İnsanoğlunun
gelişiminde yazının bulunmasının yadsınamayacak bir yeri olduğu şüphesizdir.
Tarihte bir iz bırakmak ve deneyimlerden ders çıkararak gelişim göstermek için
bir araç olan yazının, duvarlara, tabletlere, deri üzerine, papirüslere ve
parşömene yazılması sanırım çok büyük heyecan kaynağı olmuştur. Matbaada
sayfaların çoğaltılması ise bir dönüm noktası olmuş ve kitaplar hızla
yayılmaya, farklı coğrafyalarda da okuyucu bulmaya ve paylaşılmaya başlamıştır.
İnsanların tüm yaşamını deneyimlerle geçirmek yerine daha önce yaşanılmış
olanlardan ders çıkartması ve var olanının üzerine yenilerini eklemesi ile
gelişim ve değişimler yaşanabilmiştir.
Sadece
görmek yeterli midir? Kayıtların önemi nedir? Okumak insan yaşamında nasıl bir
yer tutar? Eğitimde, sosyal yaşamda ve bilimsel çalışmalarda yazı
kullanılmasaydı şuan hangi noktada olurduk?
Bazen
yüzlerce yıl sonra bile okunacak bir antlaşma metni, bazen birçok anlamı içinde
barındıran bir şiir ya da aşk mektubu. Yaşantımıza kattığı değer tartışmasız
olarak çok büyük. Özellikle sürekli gelişim ve değişim için olmazsa olmazımız,
okumak! Su gibi, yemek gibi en temel ihtiyacımız olan ve maalesef farkında
olmadığımız, çoğu zaman unutturulan okumak!
Anne
ve babaların uyumadan önce mutlaka çocuklarına okumaya çalıştıkları hikâyelere
ne oldu? Onların yerini televizyonlardaki reklamlar mı ya da sevgi, paylaşım,
yaratıcılık ve üterim gibi değerlerden uzak filmler mi aldı? Ya biz yetişkinler,
sanırım tüm klasikleri bitirdik ve en iyi kitapları da sürekli takip ediyoruz
değil mi? Akşamları televizyon ya da bilgisayar karşısında değil de elimizde
kitaplarımızla çocuklarımıza iyi bir model oluyoruz!
Bu
anlamda örnek olmak ve sadece onlara ne kadar çok okumaları gerektiğini
önermekten başka yapmamız gerekenler var.
Gelişmiş
ülkelere ve istatistiklere baktığımızda ülkemiz adına sonuçlar maalesef hiç de
hoş değil. UNESCO’nun verilerine göre Dünya
okuma haritası çıkartıldı ve okuma oranlarına göre renklerle ülkeler
renklendirildi. En çok okuyan ülkelerin açık renklerle en az okuyanların ise
koyu renklerle belirtildiği bu haritada bilin bakalım Türkiye ne renk?
Maalesef,
SİYAH.
Cumhuriyetin
kurulduğu yıllarda hızla okuma-yazma seferberliği ve aydınlanma süreci,
bilindiği gibi köy enstitülerinin kurulması ile de tüm köyler aydınlanmaya
başladı. Bize ne oldu? Bu kadar aydınlık size yeter mi dediler? Önce
enstitüleri kapattık ve sonrada okumaktan vazgeçtik.
American Library
Association (ALA) (1978 s.3)’nın belirttiği kitap okuma alışkanlıkları:
Yılda 1-5 kitap okuma
Zayıf Alışkanlık
Yılda 6-11 kitap okuma
Orta Düzey Alışkanlık
Yılda 12 kitap ve daha
fazla okuma Güçlü Alışkanlık
Birçok
ülkede kişi başına düşen kitap sayıları konuşulurken ülkemizde ise kitap
başına düşen insan sayısı konuşuluyor. ( Yaklaşık olarak kitap başına 6
insan, Japonya da kişi başına 20’nin üzerinde kitap ) Açıklanan oranlar daha
yüksek ancak ders kitaplarının da orana dâhil edildiği biliniyor. Bu durumda ne
olursa olsun önce dürüst olmak, sayılarla oynamak yerine samimi olarak sorunu
görüp buna göre çözüm yolları aramak ve bulmak, her şeyden önce elbette önce
bunu istemek gerekiyor.
Roma
İmparatorluğu döneminde bir şehir kurulduğunda mutlaka sağlam bir alt yapı,
amfi tiyatro, insanların buluşacağı bir meydan ve kütüphane kuruluyordu.
Yayılmacı bir anlayışla, askeri düzene son derece dikkat eden bir imparatorluk
bile o yıllarda sanata, kültüre ve aydınlanmaya ne kadar önem vermiştir.
Günümüzde ya neye önem vereceğimize karar veremiyoruz ya da bunu bilerek
yapıyoruz. Kesin olan bir şey var o da gelişime ayak uyduramıyoruz. Kütüphaneye
ve kitaba gerek yok, çünkü internette her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz diye
düşünülüyor olabilir. Bunun ne kadar yanıltıcı bir düşünce olduğunu ve
özellikle internette ne kadar bilgi kirliliği bulunduğunu daha önce de
yazmıştım. Güvenilir verilere internetten ulaşmak hiç de düşünüldüğü kadar
kolay değil. İnternet üzerinden bilgi paylaşımı o kadar kontrolsüz ilerliyor ki
kopyacılığı engellemek için artık ciddi yazılımlar ortaya çıkmaya başladı.
Bu
anlamda bilgiye ulaşmak için teknolojinin kullanımına kimsenin sözü yok ama ya
etik ne olacak? Hızla tükettiğimiz bu çağda bilgiyi de değersiz kılıyoruz.
Kolay elde edilebilir ve kes kopyala yapıştır. Okullarda hala mücadelesi
verilen ve öğrencilerin kitap okumalarını sağlamaya yönelik uygulamalarda bile
öğrencileri kolaycılığa yönelten kitap özetlerinin servis edildiği siteler
oluşmuş durumda. Bu hızlı yok oluşta sadece şunu söylemek geliyor içimden “
Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” Özdemir Asaf. Şiirler ne çok anlam
içeriyor değil mi? Tüm bu güzel anlatımları okumadan bilmemize imkân yok. Eğer
emek yoksa saygı yoksa geriye ne kalıyor ki?
Bizleri
bu kirliliğe ve değersizliğe iten tüm etkenlere rağmen elimizdekileri geliştirmenin
ve kaybettiklerimizi geri almanın bir yolu olmalı! Bunu sağlamak için kütüphaneleri
çoğaltmalı, baskı kitapların dışında insanların ilgisini çekecek kaynaklar ve
veri tabanları ile geliştirmeliyiz. Gelişimi ve teknolojiyi yok saymak yerine anlamalı
ve doğru kullanmanın yollarını bulmalıyız. Birini seçerken diğerinden vazgeçmek
zorunda değiliz. Kütüphanelerin zengin ve en doğru bilgi kaynaklarının içinde
bulunduğu sosyal mekânlar olarak görülmesini sağlamalıyız ve her şeyden önce
yeniden okumaya başlamalıyız. İşin özetine kaçmadan ama!
Okumadan
olmuyor, başarılmıyor. Sadece görerek uzman olunsaydı yıllardır izlediğim
belgesel kanalları sayesinde jeolog, antropolog ya da zoolog olmalıydım. Ama
olamadım. Bilimsel olarak da okumanın hafızayı güçlendirdiği ve öğrenmeye katkı
sağladığı kesin. Bilginin kalıcı olabilmesi için farklı yöntemleri kullanmakta
yarar var; ancak okuyarak öğrenmek bunun başında geliyor. Gelecekte en başarılı
insanların, yaratıcı insanlar olacağını düşünüyorum. Yaratmak için bilmek gerek,
bilmek için de okumak. Ayrıca günlük yaşamda daha fazla sözcük kullanarak
konuşmak ve zengin bir dile sahip olmak istiyorsak da okumalıyız!
Bize
dayatılan televizyon programlarının, bilgi kirliliğinin kara bir delik gibi
giderek büyüdüğü internet ortamının dışında da seçeneklerimiz olduğunu ne olur
unutmayalım. Eğer hiç okumuyorsak, lütfen günde sadece 10 sayfa okuyalım. Yılda
3650 sayfa yani ayda 300 sayfalık 12 kitap okumuş oluruz.
20
Haziran 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer ORHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder