Hiç kuşkusuz, eğitim bir toplumun gelişmesi için hayati önem taşır. Bir insan için yaşam nasıl tercihlerle doluysa bir millet için çağdaş bir gelecek yaratma fikri ve isteği de aynı şekilde stratejik karar verme erki gerektirir. Bu, yönetimin samimi isteği ve halkın iradesi ile şekillenerek gerçekleşir. Aydınlığı tercih etmiş bir toplum için eğitimin her aşaması önemlidir ve her birey, devletin sunduğu eğitim olanaklarından eşit derecede yararlanmalıdır. Bu, devletin geleceği ve bekası için tartışmasız olması gerekendir.
MÖ 2800’lü yıllarda Çin’de gelişen
Yin Yang felsefesine göre her şey iki kutuplu olup kutuplar diğer kutuptan bir
parçayı da kendi içerisinde barındırır. Kısaca yaşam, denge üzerine kuruludur.
Doğanın mucizevi olarak inşa ettiği bu dengeyi bozmak için sadece dengesiz bir
davranış veya dengesiz bir insan yeterlidir. Bu derin ama bir o kadar da yalın
ve anlaşılabilir felsefi görüş, insanın karmaşık hâle getirdiği yaşamının basit
bir rehberidir. Ancak insan, bir rehbere ihtiyaç duyuyor ve gerçek anlamda bir
denge arıyorsa… Biraz yakından bakılırsa her toplumun kendi dengelerini oluşturduğu
görülebilir ama samimiyetini anlamak için kadın ve erkek arasında kurulan dengeye
daha dikkatli bakmak gerekir.
Yani yasa koyucular,
yürütmeyi sağlayanlar ve tüm yönetici sınıf, erkek üstünlüğüne dayalı bir
sistem oluşturuyorsa terazinin dengesi baştan bozulmuş demektir. Hele ki bunun
önünü kesmek ve işi rastlantıya bırakmamak için türlü dümenler çevriliyorsa
işin içinde biraz da kötü niyet aramak gerekir.
Peki, bir toplumda kadınların,
erkeklerin izin verdiği kadar öne çıkmasını sağlamanın en iyi yolu nedir? Yanıt,
onları yeterince eğitmektir! Evet, sınırsız, fazla ve özgürce değil, “yeterince”!
Hele hele bilimsel bir eğitim hiç değil…
Sonuçta, kadının “iş
çıkaracağı” değil “iş göreceği” bir toplum yaratmak hedefleniyorsa bunu
başarmanın yolu; ahlâkın, her türlü baskının ve oluşturulan tek taraflı değer
yargılarının olabildiğince tavizsiz şekilde uygulanmasından geçmektedir. Az
gelişmiş ülkelere bakıldığında bu yöntemin “başarıyla” uygulandığı da açıkça
görülmektedir. Bunu sağlamak için her türlü yolun mübah olduğu, kadınların
ikinci sınıf vatandaş görüldüğü, sığ ve bir o kadar da korkak bir anlayış
sergilenmektedir.
Oysa eğitime olan inanç;
cesaret, özveri, anlayış ve bilgelik gerektirir. Bunlardan yoksun olan bir
kitlenin, gelişime ve değişime hazır olmasını beklemek iyimserliğin
daniskasıdır.
Yokluk, yoksulluk içinde
kaybolmak üzere olan bir milletin inancını kuvvetlendirenler ne yaptıklarını
biliyordu. Tarlaların içerisinde unutulmuş, kendi için uygun görüleni ve uygun
görüldüğü kadarıyla yaşamaya çalışan kadınların nasıl bir toplumsal katalizör
görevi üstlendiğini yakın tarihimizde yaşayarak öğrendik. Ayrıca eğer istenirse
ve izin verilirse kadınların neler başardığını, nasıl bir denge oluşturduğunu
da gördük. Bu anlamda topyekûn kalkınmayı hedefleyenler, sınıfsal veya cinsiyet
ayrımı yapmaksızın önceliği eğitime vermiştir.
Ulusumuzun yakın tarihte
yaşadıklarını, tam bağımsızlık için verilen mücadelede eğitim öğretimin ilk
sırada yer aldığını unutmamak gerekir. Unutulmaması gereken bir diğer nokta da
aydınlanma sürecinde kadınların üstlendikleri roller ve başarılarıdır. Okuma
yazma seferberliği ile öğretmenliği bir anne şefkati ile toplumun en uzak
noktalarına taşıyanlar da, kendisini hiçe sayarak bilimsel çalışmalarda gece
gündüz çalışanlar da sanatın gerekliliğini topluma kabul ettirme mücadelesi
verenler de kadınlardı! Onlar, dünya için nasıl önemli roller üstlendiyse, bizim
kadınlarımız da bu toplum için fırsat bulduğunda aynı rolleri üstlenmiş ve
başarılı olmuştur.
Bilgi çağında ülkemizin
geleceğini ipotek altına almak isteyenlere karşı verilmesi gereken mücadele
daha akılcı ve dengeli olmalıdır. Soru
sormayacak, koşulsuz itaat edecek ve verilenlerle yetinecek bir “kadın”
yaratılmamalı, kız çocuklarının babalarına olan düşkünlüğü kadar babalar da
kızlarına sahip çıkmalıdır. Bu, aynı zamanda geleceğimize de sahip çıkmak
demektir. Gelişen ve değişen dünya ile başa çıkabilecek bir gelecek ancak böyle
yaratılmış olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, aydınlıktan
korkanlar karanlığı severler ve cehaletten beslenmek ise acizliktir… Bizi buna
mahkûm etmek isteyenlere verilecek en güzel yanıt, önce kızlarımıza güvenmek,
sonrasında da onların iyi eğitim almalarını sağlamaktır.
Yaşam, denge üzerine
kuruludur!
18 Temmuz 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder