Bir ilişkide güven esastır. Sorgulanmaya başladığında hemen hemen her şey bitmiş demektir. İster iki insan arasındaki ilişki olsun ister kurumsal veya toplumsal güven olsun, durum değişmez. Hangi ortamda olursa olsun, güvenle ilgili şüpheler oluşmaya başladığında, tüm disiplinlerin gözden geçirilmesi, sorumluluk ve yetkilerin yeniden tanımlanması gerekir.
“Çatırdama” hayra alamet
değildir! Bu durum yaşanmaya başladığında, bunu görmezden gelmek, üstünü örtmek
ve -mış gibi yapmak sonun başlangıcıdır. Makûs talih için artık geri sayım
başlamış demektir.
Günümüzde, emperyalizm ve
kapitalizmin başını çektiği anlayış, hangi siyasi görüşten olursa olsun
insanların ve toplumların gen yapısını da değiştirmiştir. Kapitalizmin yıllarca
hüküm sürdüğü ülkelerde, paradan para kazanma fikrinin içinin ne kadar boş
olduğunu, 10 yıldır birçok ülke bizzat yaşayarak öğrenmiştir.
Bir ülkenin zenginliği, yer
altı ve yer üstü kaynaklarının bolluğuna, bunları ülke çıkarları doğrultusunda akılcı
politikalarla kullanıp, ihracat yaparak kazanç elde etmesine bağlıdır. Eğer bir
ülkenin bu tür zenginlikleri yoksa öncelikle yaşamsal önem taşıyan
planlamalarla, değerler yaratmaya çalışmalı, üretim yapmalıdır. Bu, öyle bir
değer olmalıdır ki mutlaka talep görmeli, rekabet edebilmeli ve gelişmeye açık
olmalıdır. Bir ülkede, üretim yapılamıyor, katma değer yaratılamıyorsa,
kaynaklar yok ya da tüketilmişse onu bekleyen son, çok bellidir. Devreye giren
emperyalist devletler, sıcak parayla düşmüş ülkelerin yaralarını sararlar ancak
yaranın iyileşmesine de asla izin vermezler.
Peki, bu girdaptan kurtulmak
mümkün müdür? Evet, mümkündür ve tarih, bu korkunç durumu yaşamış ülkelerin
başarıları ile doludur. Başarının sırrı ise, halkın birbirine inanması, öz
kaynakları ne olursa olsun bu kaynakların kullanılması ve toplumda mutlak bir
güven ortamı oluşturulmasıdır. Güvensizlik nasıl ki karmaşa, mutsuzluk ve çöküş
getirirse, güven de huzur, mutluluk ve dirilişi beraberinde getirmiştir.
Güvenle ilgili bu ülke
örneklemesini siz, istediğiniz kuruma, topluma, topluluğa, aileye veya ikili
ilişkilerinize indirgeyerek gözden geçirebilirsiniz. Bakalım sizin gördüğünüzle
burada anlatılanlar arasında kaç benzerlik var?
Türk Dil Kurumu tanımına
göre güven; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu,
itimattır.
Tanımda yer alan sözcüklere
biraz daha yakından bakalım:
Korku: Bir
tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü.
Çekinmek:
Saygı, korku, utanma vb. duygularla bir şeyi yapmak istememek, kaçınmak.
Kuşku: Bir
olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu,
işkil, şüphe, acaba…
İnanmak: Bir
şeyi doğru olarak benimsemek.
Bağlanmak:
Sevmek, içten bağlı olmak.
Anlayana, anlamak isteyene
tanımlar çok şey anlatıyor…
Yukarıda da sözü edildiği
gibi hangi alan olursa olsun, güven konusu son derece samimi olarak ele
alınmalıdır. Bu anlamda eğitim sistemimiz de yaşananlara dikkatlice bakılmalı,
yaşanan her olumsuzlukta birçok değeri yitirdiğimiz unutulmamalıdır. “Nasıl
olsa bir yolu bulunur ve düzeltilir.” yaklaşımıyla hata yapmanın önü
açıldığında ortada güven diye bir şey kalmayacaktır.
Çocuklara hata yapmaları
için izin verilmelidir ve elbette yetişkinler de hata yapabilir, bu da kabul
edilebilir. Sartre, “Hayatta yapacak o kadar çok hata var ki aynı hatayı
yapmakta ısrar etmenin anlamı yok.” derken, bireylere hata yapma konusunda bir
anlamda tolerans da göstermiştir. Ancak, konu milyonlarca insanın geleceği ve
sistemler olursa bu kadar iyimser bakış açısına izin verilmemelidir.
Unutulmamalıdır ki, hata demek bir anlamda güven kaybı demektir. Bir çocukla
ilgili güven kaybı geri kazanılabilir belki ama kurumların ve sistemlerin
yaptığı hatalar ciddi anlamda kalıcı izler bırakır.
Ayrıca eğitimle ilgili bir kurumu,
“serbest piyasa ekonomisi bağlamında” yönetmeye çalışmak, günlük uygulamaları,
sistemsizliği ve başarısızlığı da beraberinde getirecektir. Eğitimle ilgili
kurum ve kuruluşların başında bulunan kişilerin, toplumsal sorumluluklarının
bilincinde olması, eğer olabiliyorlarsa oluşturulan güvene sahip çıkması bu
güveni sarsacak uygulamalardan uzak durması gerekir.
Güven, içinde barındırdığı
sözcük ve anlamlara bakıldığında, tabiri caizse “bıçak sırtı” bir duygu! Ne
kazanılması kolay ne de korunması…
12 Temmuz 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder