Bir ülkenin kalkınması için
ne gerekir? Daha çok üretim ve ihracat mı yoksa daha fazla bilinç ve eğitim mi?
Sürdürülebilir bir kalkınma
için eğitimin kalitesinin belirli bir standartta tutulması büyük önem taşır.
Elbette bu, yüksek bilinç ve kararlılık gerektirir. Devlet yönetimini üstlenen
siyasi yapı ne olursa olsun, aynı inanç ve idealle stratejik yaklaşımları
sürdürmelidir. Ayrıca sadece ekonomik gelişimi sağlamaya çalışmanın kalkınma
için ütopik bir istekten başka bir şey olmadığı da asla unutulmamalıdır. Bir
ülkenin sadece maddi anlamda zenginleşmesi de kalkınmış olduğunu göstermez. Kalkınma
topyekûn olmalıdır. Ülke, sosyal, kültürel ve sanatsal anlamda da gelişmeli,
sağlıklı ömür ortalamasında da gelişmiş ülke ortalamalarını yakalamalıdır.
Kalkınma, bu bağlamda
olmadığında ise yaratılanın bir illüzyon olduğu, kısa süre sonra anlaşılacaktır.
Ancak kazanılanların yanında kaybedilenlerin çokluğu ise pişmanlıkları da
beraberinde getirecektir. Bir şehrin kalkınması için yollar, köprüler,
fabrikalar, sanayi yapıları, konut yapılaşması bir göstergedir. Bunların hızlı
bir şekilde çoğalması, kentin sınırlarını zorlaması, o şehrin geliştiğinin
göstergesi olabilir mi? Görece olarak buna evet denilebilir ancak stratejik planlar
yapılırken şehrin kurulduğu coğrafyanın ve fiziki şartlarının çok iyi bilinmesi
gerekir. Göletler, bunlara su taşıyan kollar, nehir yatakları, yükseltileri,
ormanlık alanlarının zenginliği ve konumları korunarak planlama yapılmalıdır.
Sadece zenginleşmek uğruna doğadan alınan her şey, binlerce yılda kurulan
dengelerin bozulmasına neden olur ki, bunun bedeli çok ağır ödenir. Bu öyle bir
bedel olur ki kazanılanlarla bunu ödemek asla mümkün olmaz.
“Taşıma suyla değirmen
dönmezmiş.”
Siz su havzalarını
yapılaşmaya açarsanız, sadece yağmur suyuyla göletlerin dolmasını beklersiniz. Kentin
rüzgâr kanallarını gökdelenlerle kapatırsanız esinti yerine “havanızı
alırsınız”.
Bunlarla birlikte, sanayi
kalkınma için fabrikaları şehrin içine ya da yaşam alanlarına kurarken çevresel
faktörleri hesaba katmaz ve bunları birer teferruat olarak görürseniz zararlı
kimyasalları soluyarak ve doğal kaynakları kirleterek bunların olumsuz
sonuçlarını yaşamaya mecbur kalırsınız.
İşte kalkınma sadece
zenginleşmeyle ölçülürse sonuç bu olur. Ancak eğer kalkınmada eğitim de paralel
olarak geliştirilmiş olsa, sorgulamalar ve bilinç daha ileri bir noktada
olacağı için bu durumlar yaşanmaz.
Bundan yüz yıl önce
okuryazar olmak, kalkınma için yeterli bir hedef olarak kabul edilebilirdi
ancak 21. Yüzyılda bilgi okuryazarlığının tartışıldığını düşünecek olursak
artık bu bir hedef olamaz. Yüz yıl önceki hedefler, günümüz için artık standart
bile değildir!
İşte kalkınma için bilincin
bu noktaya çıkartılması, eğitimin öncelikle ele alınarak planlamaların bu
ölçekte yapılması zorunludur. Sadece kazanç uğruna, doğanın dengelerini de hiçe
sayarak kalkınma planları yapmak, büyük bir yanılgıdır. Başka bir yanılgı da insanın
hayatı boyunca kendine doğru arkadaş ararken en iyi dostu olan doğayı görmezden
gelmesidir.
Belirli dönemlerde ve
göstermelik olarak beylik laflarla çevre bilinci oluşturulamaz. Çevreyle dost
ve bilinçli kalkınma için okullarda eğitim ve öğretim programlarının bu anlamda
düzenlenmesi gerekir. Böylece, çağdaş ve bilimsel eğitim sistemleri ile kalıcı
ve sürdürülebilir kalkınma da sağlanmış olacaktır.
21 Temmuz 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder