Günlük yaşamda olup
bitenlerle ilgili her insanın görüşü, düşüncesi, algısı ve bakış açısı
farklıdır. Farklıdır çünkü hepsinin yaşam deneyimleri de aynı değildir.
Roma İmparatoru Julius
Sezar, Pompei’de Pontuslu Pharnaces’i yenerek kazandığı savaş sonrasında, senatoya
bir mektup gönderir. Mektubuna “Veni, Vidi, Vici.” diye yazarak zaferini
özetler. Mektup, bilgi amaçlı olmasından çok, derin bir anlamı da içinde
barındırır.
Günümüzde şahit olduğumuz
entrikaların MÖ 80’li yıllarda da yaşandığını biliyoruz. Kral olmak, imparator
olmak, o zaman da yeterli değildi. Hatta o mevkiye erişmekten çok orada kalmak
daha fazla çaba gerektirirdi.
Bir imparator için bile herkesi
memnun etmek, “doyurmak” önemliydi. Ancak söz konusu olan “asiller” yani
burjuva sınıfı olunca hem doyurması imkânsızdı, hem de ikna etmesi…
Elbette “Tok
ağırlamak zordur.” diye boşa söylenmemiştir. Yani yüce imparator Julius Sezar
bile birilerini ikna etmek, kendini anlatmak zorunda kalmıştır! İşte, geldim,
gördüm, yendim (veni, vidi, vici)
dediği mektubunda, farklı bir bakış açısına göre aristokratlardan oluşan senatoyu
bir anlamda küçümsemekte, onlara bir mesaj vermektedir.
Bakış açısı!..
İnsan görmek istediği şekilde
bakar. Çoğu zaman gözünün önündeki gerçekliği görmez veya bunu farklı algılar.
Bunda, insanın deneyimlerinin ve ön yargılarının müthiş bir etkisi olduğu
kesindir. Beyin yanılmaya ve yanıltılmaya çok uygun olduğu için tarih boyunca
illüzyon yapan “sihirbazlar” ile halkı yönetenler, istedikleri algıyı
yaratmışlardır.
Yani kim olduğu hiç fark
etmez, Julius Sezar ve günümüz toplum yönetiminde görev alanlar veya bir
öğretmen de farklı bakış açılarına göre algıyı değiştirebilir.
Öğrencilerin sahip oldukları
ya da olmadıkları bilgiye ön yargı ile yaklaşmadan, bilgi ve becerileri ne
olursa olsun, onlara başarılı olacakları inancını verdikten sonra gerisi
kolaydır.
Nasıl ve neden bir insanın
başaramadıklarından yola çıkılır? Bunu bir türlü anlayamam…Yani 100 üzerinden
90 almış bir öğrenciye öğretmeni ya da ailesi neden yüz alamadığını veya neleri
yanlış yaptığını, neden yaptığını sorarak lafa başlar. Örneğin 40 alanın da
neden daha yüksek almadığı sorgulanır. Ancak aile ve çocukları değiştirme
şansımız olsaydı tepkiler ve bakış açıları da eminim farklı olurdu. Yani
sürekli 40’lı notları gören bir aile 90 alan çocukları için nasıl bir tepki
verirdi?
Ebeveynler başarı konusunda
“doymak” bilmez. Yani çocuğu motive etmek adına mı yoksa salt bir değerlendirme
yapmak zorunda oldukları için mi bilinmez ama böyle davranılmazsa bir gevşeme
olacağının düşünüldüğü kesindir.
Aman dikkat! Başarılı
olduğunu söylersem maazallah çocuk gevşer, mevşer.
Birisi Ay’a gitse neden
Mars’a gitmedi diye düşünen de çıkar, bir sanat eseri karşısında durup,
aynısını kendisinin yapabileceğini söyleyen de.
Bakış açısı işte…
Ve bu bakış açısının
değişmesi şart.
Unutmayalım ki, geometride
açılar değiştiğinde tüm hesaplar da değişir. Bu anlamda kişileri, olayları ve
şartları göz önüne alarak değerlendirmeyi buna göre yapmak, yaşamla ilgili
olası bir “hesap hatası”ndan bizi koruyacaktır.
Ne var ki, öyle ya da böyle
şu sorgulama konusunda kantarın topuzunu kaçırdığımız malumdur. Sürekli
uçlardayız, ya çok sorguluyor ya da hiç sorgulamıyor, işin peşini bırakıyoruz.
Saldım çayıra Mevla’m kayıra durumu.
Mevla’m kayırır kayırmasına ama
önce anne-babalar ve biz eğitimcilerin bakış açılarımızı değiştirmemiz
gerekiyor. Farklı bakabilmeyi, değişik görüşleri anlamak için çaba göstermeyi,
onlara saygı duymayı biz başardığımızda çocuklarımız da başaracaktır.
Her insana nasip olmayan ve sahip
olan insanı özel kılan, “farklı bakış açılarına sahip olmak” ayrı bir bilgelik ve erdem gerektiriyor. Bu da bir bakış açısı…
1 Ekim 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder