Herkesin çocukluk
yıllarından başlayarak geliştirdiği deneyimlerinin içerisinde başarılı olmak
önemli bir yer tutar. Gerçekleştirdiği her eylemi sonrası onaylanmayı bekleyen
insanoğlu, ömrünün büyük bir bölümünü bu duygularla geçirir.
Emeklemeye başladığı
yıllarda ilk ayağa kalkışı ile birlikte ebeveynlerinden aldığı ilk aferinler
onu yüreklendirir. Sonrasında ilk adımlar ve yürüme… Hem anne-baba hem de çocuk
için heyecan verici bu yürüme alıştırmalarında elde edilen aferinler, belki de
hayat boyu bu çoklukta bir daha olmayacaktır.
Oysa ne çok düşülmüş, ne çok
başarısızlıkla sonuçlanan ayakta durma ve birkaç yürüme alıştırması
yapılmıştır.
Hiçbir anne-baba bu yıllarda
çocuklarına mükemmel yürüyemedikleri için kızmamıştır. Tersine, çocukları her
yere kapaklandığında bunu normal karşılamış ve tekrar tekrar denemesi için
yüreklendirmiştir. Buraya kadar her şey olabildiğince kabul edilebilir ve
sonuçlar “başarılıdır”.
Ne olursa bundan sonraki okul
yıllarında olur. Beklentiler artar, çocukların sınama yanılması için kabul
sınırı giderek düşürülür. Henüz alfabeyi öğrenen çocuğun bilimin de kapısını
araladığı mı düşünülür bilinmez ama başarı beklentileri en üst seviyeye taşınır
ve sürekli olması istenir. Yani ilk adım atılan yıllarda olduğu gibi
“tökezlemek”, “yere kapaklanmak” kabul edilmez. Toleranstan “eser” yoktur
artık.
Kısacası okuma yazma
öğrenildikten sonra karşılaştırma/mukayese dönemi de başlar ki işte bu yıllar çöküşün
de başlangıcıdır.
Sınıf arkadaşları, komşu ve
akraba çocuklarıyla onların yapabildikleri ile kendi çocuklarının yaptıkları
sürekli bir kıyaslamaya maruz kalır. Çocukların hata yapma olasılığı da giderek
yok edilir.
Hiç kimse bu dönemlerde
çocuklarının başardıkları ile yetinmez. Sadece kısa süreli -mış gibi yapar. Üstün körü ve samimiyetten
uzak kutlamalar ve sonrasında ise mutlaka daha iyisinin yapılması ile ilgili
beklentiler sıralanır.
Çocuklar için artık “en”li
yıllar başlamıştır. Sınıfın en çalışkanı, en başarılısı olması beklenir.
Kimi aileler daha bilinçli
davranma adına çocukları hata yaptığında teselli edici sözler söyleyerek bu
anlayışı gösterse de hemen peşinden başarıyı arttıracağı düşünülen bol bol nasihat
sıralanır. Oysa artık ergenlik dönemine girmiş olan ya da girmekte olan
çocuklar için en çekilmez olan da
tam olarak budur!
Nasihat, katıksız verilecek
ekmek gibi olmamalıdır. Ergenler için
nasihat, zihnin açık olduğu ve olumlu deneyimlerin hemen ardından verildiğinde
işe yarar. Çocuk bir başarısızlık yaşadığında zaten kendini kapatmıştır. Bu
süreçte sarf edilen sözler neredeyse hiç iz bırakmaz. Kendini kapatmış olan bir
insana zorla bir şey yaptırmak veya alışkanlıklarını değiştirmek pek mümkün
değildir. Düşünün ki yetişkinler için durum bu şekildeyken bir ergenin
alışkanlıklarını bir anda değiştirmesini beklemek hayalcilik olur. Unutulmaması
gereken en önemli konu başarının nasıl algılandığıdır. Başarılı olması istenen
kişinin olumlu görüşlerle desteklenmesi, yüreklendirilmesi ve motive edilmesi
gerekir.
Buraya kadar anlatılan
kısımda çocukların ve gençlerin pozitif yaklaşımlarla değerlendirildiklerinde
ve cesaretlendirildiklerinde daha başarılı olabileceklerinden söz edildi. Ancak
elbette bunu yaparken gerçekçi yaklaşımlarda bulunmak, çocukları ve
yeteneklerini biliyor olmak gerekir. Ayrıca pozitif yaklaşımda bulunmak demek
eleştirmemek, gerçeklikten uzaklaşmak anlamına da gelmemeli. Elbette zamanında
tüm bunların yapılıyor olması gerekir. Tek şart “samimiyetle” olmasıdır…
28 Ağustos 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder