Böyle bir denge var mı? Varsa
dengeyi sağlayan unsurlar nelerdir? Bu unsurların birbiriyle olan ilişkisi
nedir? İlişkilerin sağlıklı sürdürülebilmesi için ne gereklidir? Ne kadar çok
soru var. Matruşka bebek gibi açtıkça yeni bir bebek, yeni bir soru çıkıyor.
Sorulara yanıt aramadan önce dünyayı tanımakla başlamak en doğrusu olacaktır.
Dünyamızın yaşının 4,54
milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. En azından jeologların yapmış oldukları
bilimsel ölçümlemeler bunu vermektedir. Yerkürenin jeolojik tarihine göz
gezdirdiğimizde birkaç jeolojik devir diye tanımlanan süreçleri görüyoruz.
Milyonlarca yıllık aralıkları kapsayan bu devirleri inceleyerek yazıya devam
edileceğini düşünmeyin ama gerçeğimiz bu.
4,5 milyar yılda oluşan
dünyamızı özellikle 18. yüzyıldaki sanayi devrimi ile birlikte 300 yılda yoğun bir
çabayla yok etmeye başlamış durumdayız! Domino taşlarıyla özenle dizilerek
oluşturulmuş büyük resmi, bir taşı devirerek bozmak gibi bir şey bu! Her şey sadece
bir taşı devirerek başlar. Peki devrilen ilk taş nedir? Bunun için büyük resme
tekrar bakmak gerekir. 18. ve 19. yüzyılda nüfus artışı, kentlere göç,
sömürgecilik, burjuvazinin gelişimi, kapitalizmin yeni yatırım alanları araması
ve daha fazla zenginleşme isteği, teknolojideki gelişmeler gibi etkenlerle
sanayi devrimi yaratılmıştır.
Kapitalizm parlayarak
insanların gözünü kör etmiş olmalı ki köylerden kentlere göç inanılmaz
boyutlara ulaşmıştır. Bu daha fazla enerji ve tüketim demektir. Enerji! Katı yakıttan
elde edilmesi kolay bir yöntemdir ve karbondioksit demektir. Bu da hava
kirliliğini arttırarak sera etkisi ile dünyanın ısısını her geçen gün inanılmaz
boyutlara ulaştırmaktır.
Olsun, sıcak kötü değildir
ki! İnsanın iliği kemiği ısınır. 1 C° sıcaklık artışının kime ne zararı olur? Üstelik
ne güzel zenginleşiyoruz! Ya da birileri
zenginleşiyor. Ancak 1 C° artışının deniz ve karalarda 3 ile 6 C°’lik artış
anlamına geldiğini de unutmamak gerekiyor. Sonuçları merak ettiğinizi duyar
gibi oluyorum.
İşte 1 C° artışın sonuçları:
Kuraklığın ve kum
fırtınalarının artması, buzulların erimesi, eko sistemin bozulması ve birçok
canlı türünün yok olması, yağmur ormanlarının azalması sonucu birçok canlı türünün
yaşamını yitirecek olması, okyanuslardaki mercanların ölmesi ve 4000 balık türü
ve canlısının yok olması, deniz suyunun ısınmasına bağlı olarak kasırgaların
artması. Amaaan düşündüğümüz şeye bak daha birçok canlı türü var nasıl olsa,
idare ederiz. Üstelik insandan kıymetli mi? Bence devam edelim ve biraz daha ısınalım;
sıcaktan zarar gelmez!
2
C°
artışın sonuçları:
Böyle devam edersek yaklaşık
olarak 2040 yılında sonuçları görmeye başlayacağız. 1 C° sıcaklığın sonuçlarını
biraz daha ileriye götürün. Okyanuslardaki karbondioksit artışına bağlı olarak
asit oranı da artacak birçok canlı türü daha yok olacak. Canlıların bir kısmı
karbondioksiti emerek sera gazı oluşumunu azaltmaktadır ancak bu durumda
canlılar ölünce sera gazı salınımı katlanarak çoğalacaktır. Kuraklığa bağlı
olarak çölleşme artacak ve insan ölümleri olacaktır. Orman yangınları artacak
bu da karbondioksit artışını hızlandıracak, aşırı sıcaklar nedeniyle tarımda
kuraklık yaşanacak, içme suyu ciddi oranda azalacak, buzullar eriyecek, özellikle kuzey ülkelerindeki sular 5-6 metre
yükselecek, göç artacak, ekonomik dengeler alt üst olacak. Aslına bakacak
olursanız sonuçların hepsini yazmadım ama sizler mutlaka zincirleme reaksiyon
olarak tahmin edebilirsiniz. 2 C° sıcaklık artışı önemli değil, güneş kremi
sürüp dışarı çıkarız diye düşünmüyorsunuzdur umarım.
Milyonlarca yılda oluşan bir
sistem bu kadar kısa zamanda yok olur mu? Yok, canım olmaz. En azından ben
büyürüm, çocuklarımı büyütürüm hatta onların çocuklarını da büyütürüz diye
düşünebilirsiniz. Ama üzgünüm, göstergeler bunun tersini söylüyor. Çünkü
bozulma başladı ve bunu geri çevirmek için ciddi anlamda bilinçlenmek ve
ülkelerin yaşamsal önem taşıyan planlar yapması gerekir. Bu anlamda birilerinin
ciddi planlar yaptığı ortada ama ya biz? Dinozorlar bana göre şanslıymış çünkü
bir gök taşının çarpması sonucu bir anda yok olmuşlar büyük bir ihtimalle acı
da hissetmemişler en azından ailelerinin ve diğer canlıların gözlerinin önünde
yok olmasını izlememişler.
Nasreddin Hocaya sormuşlar:
- Hocam neden insanlar sabah olunca her biri bir yana gider?
Hoca yanıtlamış:
- Eğer hepsi aynı tarafa gitseydi dünyanın dengesi
bozulurdu.
Göçlerin sonuçlarının nasıl
trajik sonuçlar doğuracağının en mizahi yanıtı da Nasreddin Hoca tarafından
yüzlerce yıl önce verilmiştir.
Ayrıca göç etseler de
etmeseler de bizim dışımızdaki canlıların yaşamında atmak kavramı da yok.
İnsanlara özgü bu kavram her geçen gün gelişmekte... Bu konuda da inanılmaz bir
gelişme yaşanmaktadır. Öyle ki organik ve doğada çözülebilen atıkların yerini
yüzlerce yılda yok olmayan ve tüm yaşama zarar veren atıklar almaya
başlamıştır. Yani bugün çöp olarak tanımladığımız atıklarımızı bile gelecek
nesillere miras olarak bırakıyoruz. Plastik kapların yerine kullandığımız hasır
sepetler, petrol atıklarıyla yapılan poşetler yerine kullandığımız fileler,
ahşap, toprak kaplara ne oldu acaba? Sanayi devrimi ile birlikte kullan-at
dönemine girdik ya da başka bir deyişle böyle bir dönemin içine sokulduk. Anlık
iş görücü malzemeler ve eşyalar yaşantımızdaki değersizleri çoğaltmıştır.
Saklamayı, onarmayı ve tekrar kullanmayı kısacası geri dönüştürmeyi iyiden
iyiye yitirdik! Okullarda öncelikle trigonometri, üçgenin iç açılarını, terliksi
hayvanları ve havuz problemlerini öğretmekten, çocuklarımıza yaşamsal bilgileri
yeterince vermedik! Büyük resmin önemini anlatmadık!
En gösterişlisi hangisi ise
onu alın ve elbette daha çok alın!
Beğenmedin mi? Olsun,
yenisini alırız!
Yeter ki yesin, koy tabağa.
Ya yemezse, dök çöpe!
İlaçlama ile daha çok ürün.
Ya böcekler ve zincirdeki diğer canlılar? Çok küçükler, onları da boşver!
Daha çok gıda için genlerle
uğraş ve çoğalt! Doğal tohumlar ve türler? Boşver onlar verimsiz!
Tohum üreten firmalar bunları
tarlalarda değil laboratuvarlarda işliyorlar unutmayalım. Yasal düzenlemeler
ile de bu tohumların kullanılma zorunluluğu var. İronik ve irdelenmesi gereken
o kadar konu var ki. Bu konuda çaba gösteren bilim insanları ve üreticilere
destek olmak şart.
Einstein “Arılar yeryüzünden
kaybolursa insanoğlunun 4 yıl ömrü kalır.” demişti. Gerçi bu teoriye karşı
çıkan bilim adamları da olmuştur. Arjantin'deki Nacional del Comahue
Üniversitesinden Dr. Marcelo Aizen, “Bu durum insanoğlunun sonunu getirecek
ölçüde büyük bir krize sebep olmayacak.” diyerek içimize su serpmiştir. En
azından içimize serpecek suyumuz henüz tükenmemiştir. Henüz ama! Bu arada
çiçeklerin döllenmesinde en büyük etkiye sahip arıların olmayışı ile bugün bile
yiyebildiğimiz lezzetli sebze ve meyvelerin neredeyse tamamen türlerinin yok
olacağını unutmayalım!
Daha 15 yıl öncesine kadar
denizlerimizde balık popülasyonu amatör olarak bizlerin bile eve balıkla
dönmemize olanak tanırken bilinçsiz avlanma (trol) ve tüm atıkların denizlere
boşaltılması bunu da bitirdi.
Bir uzak doğu atasözünde
şöyle der:
“Bir çocuğa balık verirsen
sadece o balığı yer ama balık tutmayı öğretirsen her zaman balık yer.”
Sanırım atasözleri de elden
geçirilmeli ve günümüz koşullarına göre düzenlenmeli. Belki şöyle olabilir:
“Bir çocuğa balık tutmayı
öğretmeden önce onun nasıl korunması gerektiğini öğret.” gibi.
Atasözlerini değiştirmek
için gecikmemek gerekiyor çünkü Pandora’nın kutusu çoktan açıldı ve maalesef
kral çıplak! Bundan sonra kral nasıl giyinir bilinmez ama Nazım Hikmet’in bir
şiirinde dediği gibi “Henüz vakit varken gülüm, Paris yanıp yıkılmadan.”
Dünyamızı ne kadar
kirlettiğimiz ortada, yeter ki görmek isteyelim ve temizliğe kapımızın önünden
başlayalım. Eğitimi önemseyelim ve bunun kendi geleceğimiz olduğunu unutmayalım.
Okullarımızda okutulmak üzere hazırlanan kitaplara çevre için duyarlı olun
ifadeleri koydurup diğer yandan doğaya zarar verecek herhangi bir durum yaratmayalım.
Her şeyden önce devletin bu konuya sahip çıkarak öncülük etmesini sağlayalım.
Şimdi sorumuzu tekrar
soralım ve yanıtını en samimi şekilde vermeye çalışalım. Sizce dünyanın
dengesini kim bozdu?
6 Ağustos 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder