14 Haziran 2015 Pazar

Dünyanın dengesini kim bozdu?




Böyle bir denge var mı? Varsa dengeyi sağlayan unsurlar nelerdir? Bu unsurların birbiriyle olan ilişkisi nedir? İlişkilerin sağlıklı sürdürülebilmesi için ne gereklidir? Ne kadar çok soru var. Matruşka bebek gibi açtıkça yeni bir bebek, yeni bir soru çıkıyor. Sorulara yanıt aramadan önce dünyayı tanımakla başlamak en doğrusu olacaktır.

Dünyamızın yaşının 4,54 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. En azından jeologların yapmış oldukları bilimsel ölçümlemeler bunu vermektedir. Yerkürenin jeolojik tarihine göz gezdirdiğimizde birkaç jeolojik devir diye tanımlanan süreçleri görüyoruz. Milyonlarca yıllık aralıkları kapsayan bu devirleri inceleyerek yazıya devam edileceğini düşünmeyin ama gerçeğimiz bu. 

4,5 milyar yılda oluşan dünyamızı özellikle 18. yüzyıldaki sanayi devrimi ile birlikte 300 yılda yoğun bir çabayla yok etmeye başlamış durumdayız! Domino taşlarıyla özenle dizilerek oluşturulmuş büyük resmi, bir taşı devirerek bozmak gibi bir şey bu! Her şey sadece bir taşı devirerek başlar. Peki devrilen ilk taş nedir? Bunun için büyük resme tekrar bakmak gerekir. 18. ve 19. yüzyılda nüfus artışı, kentlere göç, sömürgecilik, burjuvazinin gelişimi, kapitalizmin yeni yatırım alanları araması ve daha fazla zenginleşme isteği, teknolojideki gelişmeler gibi etkenlerle sanayi devrimi yaratılmıştır. 

Kapitalizm parlayarak insanların gözünü kör etmiş olmalı ki köylerden kentlere göç inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bu daha fazla enerji ve tüketim demektir. Enerji! Katı yakıttan elde edilmesi kolay bir yöntemdir ve karbondioksit demektir. Bu da hava kirliliğini arttırarak sera etkisi ile dünyanın ısısını her geçen gün inanılmaz boyutlara ulaştırmaktır. 

Olsun, sıcak kötü değildir ki! İnsanın iliği kemiği ısınır. 1 C° sıcaklık artışının kime ne zararı olur? Üstelik ne güzel zenginleşiyoruz! Ya da birileri zenginleşiyor. Ancak 1 C° artışının deniz ve karalarda 3 ile 6 C°’lik artış anlamına geldiğini de unutmamak gerekiyor. Sonuçları merak ettiğinizi duyar gibi oluyorum. 

İşte 1 C° artışın sonuçları:

Kuraklığın ve kum fırtınalarının artması, buzulların erimesi, eko sistemin bozulması ve birçok canlı türünün yok olması, yağmur ormanlarının azalması sonucu birçok canlı türünün yaşamını yitirecek olması, okyanuslardaki mercanların ölmesi ve 4000 balık türü ve canlısının yok olması, deniz suyunun ısınmasına bağlı olarak kasırgaların artması. Amaaan düşündüğümüz şeye bak daha birçok canlı türü var nasıl olsa, idare ederiz. Üstelik insandan kıymetli mi? Bence devam edelim ve biraz daha ısınalım; sıcaktan zarar gelmez!

2 C° artışın sonuçları: 

Böyle devam edersek yaklaşık olarak 2040 yılında sonuçları görmeye başlayacağız. 1 C° sıcaklığın sonuçlarını biraz daha ileriye götürün. Okyanuslardaki karbondioksit artışına bağlı olarak asit oranı da artacak birçok canlı türü daha yok olacak. Canlıların bir kısmı karbondioksiti emerek sera gazı oluşumunu azaltmaktadır ancak bu durumda canlılar ölünce sera gazı salınımı katlanarak çoğalacaktır. Kuraklığa bağlı olarak çölleşme artacak ve insan ölümleri olacaktır. Orman yangınları artacak bu da karbondioksit artışını hızlandıracak, aşırı sıcaklar nedeniyle tarımda kuraklık yaşanacak, içme suyu ciddi oranda azalacak, buzullar eriyecek,  özellikle kuzey ülkelerindeki sular 5-6 metre yükselecek, göç artacak, ekonomik dengeler alt üst olacak. Aslına bakacak olursanız sonuçların hepsini yazmadım ama sizler mutlaka zincirleme reaksiyon olarak tahmin edebilirsiniz. 2 C° sıcaklık artışı önemli değil, güneş kremi sürüp dışarı çıkarız diye düşünmüyorsunuzdur umarım.

Milyonlarca yılda oluşan bir sistem bu kadar kısa zamanda yok olur mu? Yok, canım olmaz. En azından ben büyürüm, çocuklarımı büyütürüm hatta onların çocuklarını da büyütürüz diye düşünebilirsiniz. Ama üzgünüm, göstergeler bunun tersini söylüyor. Çünkü bozulma başladı ve bunu geri çevirmek için ciddi anlamda bilinçlenmek ve ülkelerin yaşamsal önem taşıyan planlar yapması gerekir. Bu anlamda birilerinin ciddi planlar yaptığı ortada ama ya biz? Dinozorlar bana göre şanslıymış çünkü bir gök taşının çarpması sonucu bir anda yok olmuşlar büyük bir ihtimalle acı da hissetmemişler en azından ailelerinin ve diğer canlıların gözlerinin önünde yok olmasını izlememişler.

Nasreddin Hocaya sormuşlar:

-           Hocam neden insanlar sabah olunca her biri bir yana gider?
Hoca yanıtlamış:
-           Eğer hepsi aynı tarafa gitseydi dünyanın dengesi bozulurdu.

Göçlerin sonuçlarının nasıl trajik sonuçlar doğuracağının en mizahi yanıtı da Nasreddin Hoca tarafından yüzlerce yıl önce verilmiştir.

Ayrıca göç etseler de etmeseler de bizim dışımızdaki canlıların yaşamında atmak kavramı da yok. İnsanlara özgü bu kavram her geçen gün gelişmekte... Bu konuda da inanılmaz bir gelişme yaşanmaktadır. Öyle ki organik ve doğada çözülebilen atıkların yerini yüzlerce yılda yok olmayan ve tüm yaşama zarar veren atıklar almaya başlamıştır. Yani bugün çöp olarak tanımladığımız atıklarımızı bile gelecek nesillere miras olarak bırakıyoruz. Plastik kapların yerine kullandığımız hasır sepetler, petrol atıklarıyla yapılan poşetler yerine kullandığımız fileler, ahşap, toprak kaplara ne oldu acaba? Sanayi devrimi ile birlikte kullan-at dönemine girdik ya da başka bir deyişle böyle bir dönemin içine sokulduk. Anlık iş görücü malzemeler ve eşyalar yaşantımızdaki değersizleri çoğaltmıştır. Saklamayı, onarmayı ve tekrar kullanmayı kısacası geri dönüştürmeyi iyiden iyiye yitirdik! Okullarda öncelikle trigonometri, üçgenin iç açılarını, terliksi hayvanları ve havuz problemlerini öğretmekten, çocuklarımıza yaşamsal bilgileri yeterince vermedik! Büyük resmin önemini anlatmadık!

En gösterişlisi hangisi ise onu alın ve elbette daha çok alın!

Beğenmedin mi? Olsun, yenisini alırız!

Yeter ki yesin, koy tabağa. Ya yemezse, dök çöpe!

İlaçlama ile daha çok ürün. Ya böcekler ve zincirdeki diğer canlılar? Çok küçükler, onları da boşver!

Daha çok gıda için genlerle uğraş ve çoğalt! Doğal tohumlar ve türler? Boşver onlar verimsiz! 

Tohum üreten firmalar bunları tarlalarda değil laboratuvarlarda işliyorlar unutmayalım. Yasal düzenlemeler ile de bu tohumların kullanılma zorunluluğu var. İronik ve irdelenmesi gereken o kadar konu var ki. Bu konuda çaba gösteren bilim insanları ve üreticilere destek olmak şart.

Einstein “Arılar yeryüzünden kaybolursa insanoğlunun 4 yıl ömrü kalır.” demişti. Gerçi bu teoriye karşı çıkan bilim adamları da olmuştur. Arjantin'deki Nacional del Comahue Üniversitesinden Dr. Marcelo Aizen, “Bu durum insanoğlunun sonunu getirecek ölçüde büyük bir krize sebep olmayacak.” diyerek içimize su serpmiştir. En azından içimize serpecek suyumuz henüz tükenmemiştir. Henüz ama! Bu arada çiçeklerin döllenmesinde en büyük etkiye sahip arıların olmayışı ile bugün bile yiyebildiğimiz lezzetli sebze ve meyvelerin neredeyse tamamen türlerinin yok olacağını unutmayalım!

Daha 15 yıl öncesine kadar denizlerimizde balık popülasyonu amatör olarak bizlerin bile eve balıkla dönmemize olanak tanırken bilinçsiz avlanma (trol) ve tüm atıkların denizlere boşaltılması bunu da bitirdi.

Bir uzak doğu atasözünde şöyle der:

“Bir çocuğa balık verirsen sadece o balığı yer ama balık tutmayı öğretirsen her zaman balık yer.” 

Sanırım atasözleri de elden geçirilmeli ve günümüz koşullarına göre düzenlenmeli. Belki şöyle olabilir:

“Bir çocuğa balık tutmayı öğretmeden önce onun nasıl korunması gerektiğini öğret.” gibi.
Atasözlerini değiştirmek için gecikmemek gerekiyor çünkü Pandora’nın kutusu çoktan açıldı ve maalesef kral çıplak! Bundan sonra kral nasıl giyinir bilinmez ama Nazım Hikmet’in bir şiirinde dediği gibi “Henüz vakit varken gülüm, Paris yanıp yıkılmadan.” 

Dünyamızı ne kadar kirlettiğimiz ortada, yeter ki görmek isteyelim ve temizliğe kapımızın önünden başlayalım. Eğitimi önemseyelim ve bunun kendi geleceğimiz olduğunu unutmayalım. Okullarımızda okutulmak üzere hazırlanan kitaplara çevre için duyarlı olun ifadeleri koydurup diğer yandan doğaya zarar verecek herhangi bir durum yaratmayalım. Her şeyden önce devletin bu konuya sahip çıkarak öncülük etmesini sağlayalım.

Şimdi sorumuzu tekrar soralım ve yanıtını en samimi şekilde vermeye çalışalım. Sizce dünyanın dengesini kim bozdu?


6 Ağustos 2014 - www.egitimajansi.com

Ömer Orhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder