Her meslek, ona gönül
verenler için değerlidir. Tutkuyla yapılan her işin sonunda da başarı vardır.
Ticaretle uğraşanlar için işlerini büyütme ve elde ettikleri kazancın artması olumlu
bir göstergedir. Sanatçı, toplumun beğenisine sunacağı bir yapıt ortaya
koyabilir. Zanaatkâr, emek verdiği ürünün aynı kalitede olmasını sağlamaya
çalışır ve satın alınmasını bekler. Doktor, hastalarının iyileşmesini, hâkim,
adaletin yerine getirilmesini sağlamaya çalışarak, esnaf da, müşterilerine en
iyi hizmeti sunarak memnuniyetlere göre başarısının karşılığını alır.
Eğitimci için durum daha
farklıdır ve sabır gerektirir. Emeklerinin karşılığını ne zaman alacağı belli
olmadığı gibi bir de kendisinden örnek olması, “her zaman” başarılı olması ve
maddiyattan çok manevi kazanımlara değer vermesi beklenir.
Gençliğin verdiği iyimser
düşünce yapısıyla hareket etme gücü ve kudretiyle mesleğe başlayan ve maddi
beklentilerin önemsiz olduğu idealist yaklaşımlara sahip olan genç öğretmenler,
neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu ileriki yıllarda yaşamla yüzleştiklerinde
bu yaklaşımlarını gözden geçirmek durumunda kalırlar.
Mezun olduktan sonra bir daha
sınava girerek başarılı olma, sonra görev almak için şans bulma ve ona
verilenin bir şans olup olmadığını görmek için yola koyulmak zorundadır. Üstelik
çıkacağı yolun hangi şehre, ilçeye, köye gideceği de belli değildir.
Belirsizlik bununla da sınırla kalmayacak, yaşam koşulları, okulun olanakları
ya da olanaksızlıkları onun tüm meslek hayatının sonraki aşamaları için büyük
önem taşıyacaktır.
Sürprizler bunlarla da
sınırlı kalmaz. Toplumun kültür yapısı, gelenek ve göreneklerini birer renk olarak
algılasa da belki de çoğu zaman mücadele etmek zorunda kalacağı birer engel
olacaktır. İşte bunlar, ona üniversite yıllarında anlatılmayan konulardır. Aslına
bakacak olursanız üniversitede “anlatılan” hemen hemen hiçbir konunun yaşamla
ilişkisi yok gibidir. Yazılan kitapların güncelliği, yazanın bakış açısı ve
birçok konunun pek ilgi çekici olduğu da maalesef söylenemez.
Görev alacak öğretmenlerin
oryantasyonu da yapılmaz… Ulusumuzda oryantasyon için en belirgin yöntem
“zamanla alışır” yöntemidir. Bunu o kadar içselleştirmişiz ki atasözü hâline
bile gelmiştir: “Kervan yolda dizilir.”
Hâl böyle olunca, genç
öğretmenimiz eğer görev aldığı bölgenin insanı da değilse şartlara alışması onun
için ayrıca zor olacak ama nasıl olsa zamanla alışacaktır!
İşte öğretmenlik böyle bir
meslektir. Fedakârlık ister, sabır ister, her alanda bilgi sahibi olmak ister
ve aldığı maaşla yaşayabilmek için ciddi bir ekonomi becerisi ister!
Bütün aşamaları ve
olumsuzlukları yaşamayı göze almış öğretmen için tek motivasyon kaynağı
öğrencisidir. Masum, haylaz, zeki, hazırcevap, vurdumduymaz, meraklı, meraksız,
sabırsız, eğlenceli, melankolik, ergen… Çoğaltmak mümkün ve sizlerin de çoğalttıklarını
eklediğinizde işte tümü, öğrenci.
Anne ve baba için evde
sadece bir ya da iki tane belki de üç ama okulda onlarca ve yüzlerce. Üstelik
bir arada yani etkileşim içerisinde...
Peki, bu uğraşıya değer mi?
Eğitimci için sadece bir
insanın hayatını olumlu yönde değiştirme ihtimali bile meslek hayatının tümünü
kapsayacak kadar değerlidir. Bu nedenle evet, değer…
Tüm ulusun ya da dünyanın
geleceğinde olumlu işler yapacak bir insanın eğitiminde etkili olduğunuzu
düşünün… Ne büyük bir gurur... Ancak öğretmenler belki de öncelikle bunun
tersini düşünerek başlamalı mesleğe... Topluma zarar verecek birini yetiştirme
endişesi içerisinde, duyarlı ve sürekli tetikte olarak...
Öğretmenlik, kocaman yürek
gerektiren çok değerli bir meslektir ve bunu öğreten bir okul yoktur.
22 Eylül 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder