Arada
sırada tanımlara bakmayı onları hatırlamayı severim. Öğretimin tanımını da bir
kez daha okuyunca uygulamalara da bakmak gerektiğini ve onları irdelemekte
yarar olduğunu düşündüm.
Öğretim:
Öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme, gereçleri sağlama ve
kılavuzluk etme işi.
Bu
tanımı yapanlar eminim ki bu konuya çok fazla kafa yormuşlardır. Peki, bugün
öğretim konusunda ne kadar düşünülüyor, neler yapılıyor. Okullarda düşünce
sanatı, psikoloji ve felsefe sadece bu dersleri seçen öğrencilerin okuduğu
kitapların ve belki de gereksiz birçok ağır bilgiyi içeren programların içinde
sıkışmış kalmış. Bir konuyu ele alırken doğru tanımlamayı biliyor muyuz? Bunu
önemsiyor muyuz? Öğretmen yetiştiren okullarımızda bu konular son derece
derinine okutuluyor buna kimsenin şüphesi yok! Mezun olan ve mesleğe atılan
öğretmenlerde donanımlı bir şekilde tam gaz sınıflara girip bildiklerini
anlatmaya başlıyorlar. Bir sınıftan çıkıp doğru öbür sınıfa… O kadar ciddiye
alıyorlar ki evlerinde dersler hazırlıyor, özetler çıkartıyor, öğrenciler için
küçük, büyük testler uyguluyorlar. Kısacası öğretmenler, ne öğrenmişlerse onu
aktarmanın en hummalı yollarında koşturup duruyorlar. Çoğu zaman öğrencilerin
derslere olan ilgisizliklerinden şikâyet ediliyor, bunun için ödevler
veriliyor, veliler ve öğrencilerle görüşmeler yapılıyor ve komşu okullardaki
diğer öğretmenlerle dertleşerek farklı yollar aranıyor. Bir kısmı bir adım daha
ileri gidiyor ve öğrencilerin ilgisini çekecek teknolojik olanakları
kullanmanın yollarını arıyor, içinde videolar olan görsellerle dolu ya da
kopyalanmış yapıştırılmış metinlerle düzenlenmiş slaytlarla bu süreci daha anlamlı
hale getirmeye çalışıyor.
Kim?
Öğretmen!
Bu
çaba, kesinlikle takdir edilmesi gereken, özverili, iyi niyetli ve samimi bir
çabadır; ancak yeterli midir? Doğru mudur? Ya da ne kadarı doğru ne kadarı
geliştirilmeli veya değiştirilmelidir?
Öğretmenlerin
yetiştirilmesini doğadaki eko sistemine benzetiyorum. Bugüne kadar var olan
oluşum bir türlü değişmiyor, kurulan büyük sistem içerisinde tekrarlanıp
duruyor. Tüm okul yaşamı boyunca aynı şekilde öğrenmeye çalışmış bir insanın
üniversiteye gittiğinde kendisi gibi tecrübeye sahip öğretim görevlileri
tarafından aynı yöntemlerle yetiştirilmesi. Ne bekliyoruz ki? Öğretmenler, bildiğini,
öğrendiği yöntemlerle anlatmaya çalışıyor. İşte kusursuz bir eko sistem! Dön
dolaş aynı! Hayır, haksızlık etmiyorum. Elbette farklı yöntemler geliştirme
çabası içinde olan, bunları kullananlar var ama bunların bütün içindeki yerini
düşünün!
Arada
bir, tanıma dönmekte yarar var. “…öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikler
düzenleme…” Şu soruyu kendimize soralım; “Derslerde düzenlenen etkinlikler
öğrenmeyi kolaylaştırıyor mu?” Bize göre değil ama öğrenci gözüyle bakıldığında
öğrenciler kolay mı öğreniyor? Öğretmenler öğretim süresince tahtanın önünde
olduğu ve sırtını öğrencilere döndüğü sürece hangi etkinlik olursa olsun verimi
tartışılır. Sınıflara girildiğinde bir yöne dizilmiş sıra düzeninde ya da tek
bir grup halinde yapılan etkinliklerin performansını mutlaka incelemek gerekir.
Ayrıca düzenlenen etkinlik hangi öğrenme şekline göre hazırlanmalıdır, birine
göre mi birçoğuna göre mi? Öğrencilerin öğrenme şekillerinin farklılık
gösterdiği artık bilimsel bir gerçektir. Bu durumda, bir sınıfın içerisinde
bulunan öğrencilerin aynı etkinlikle en etkili şekilde öğrenmesini beklemek
hayalden öte değildir.
Görsel,
işitsel ve knistetik-dokunsal öğrenme, birbirinden farklı özelliklere sahiptir.
Her öğrencide bu öğrenme şekillerinin tümü bulunabilir ama biri diğerlerinden
daha etkindir. Dersi anlatmak ve geçmek en kolay olanıdır oysa bir dersi
hazırlamak, öğrencilerin öğrenme şekillerine göre ders etkinliklerini
düzenlemek, dersi gerçekleştirmek için sınıfı yönetmek zordur. Ayrıca
gerçekleştirilen etkinliklerin ölçülmesi, değerlendirilmesi de, önem verilmesi
gereken ayrı bir süreçtir. Öğretmen bu süreçlerin neresinde olmalıdır? Yıllarca
birisi ona anlatmış, ödevler vermiş, yazılılar yapmıştır, seçeneklerden birini
işaretleme konusunda deneyim kazanmıştır ve öğretmen de yukarıda söz edilen
öğrenme şekillerinden biriyle öğrenmiştir. Elbette diğer öğrenme şekillerini de
bilir ama bilmek yeterli midir? Yani bir sanat eseri hakkında bilgisi olan
herkes (eleştirmen) gerçek bir sanat eserini de yapabilir mi? Bir heykeltıraşın
mermere şekil vermesi, bir ressamın yaşamın güzelliklerini tuvale aktarması
için gerekli olan bilgi ve birikimin dışında yetenek de gerekir. O halde, öğretim
işini sanata benzetmek de hata olmaz çünkü şekillenmeye hazır olarak teslim
alınan öğrenciler de hataya meydan vermeyecek biçimde şekillendirilmelidir. Bu
anlamda öğretmenler de en değerli varlıklarımız olan çocuklarımızı,
gençlerimizi şekillendirecek olan sanatçılardır.
Sanat
ile zanaat arasındaki farkı hepiniz bilirsiniz. Zanaatçı gibi elindeki
malzemenin tümüyle aynı ürünü ortaya çıkartmaya çalışmak yerine birbirinden
farklılık gösteren eserleri ortaya çıkartmak gerek. Bu durumda öğretmen,
zanaatçı değil sanatçı olmalıdır. Değerli olan budur! Amacımız; tek tip insan
yetiştirmek değil, farklı özelliklere ve öğrenme şekillerine sahip olan
öğrencilerin yapabileceklerinin en iyisini yapmalarını sağlamaktır.
Yeteneklerini keşfetmek ve kendilerini yetiştirmeleri için onlara “…öğrenmeyi
kolaylaştıracak etkinlikler düzenlemek…” gerek!
Tanımda
sözü edilen gereçleri sağlama işi de ailelere, okula, öğretmenlere ve
öğrencilerin kendilerine düşmektedir. Hangi gereçlerle hangi etkinlikleri
yapabileceklerini, hangilerinin fazlasının zararlı olduğunu, gereksiz olduğunu,
hangilerine ihtiyaç olduğunu öncelikle kılavuzlar söyleyecektir! Sanırım
tanımdaki kılavuzluk bu olsa gerek. Yani bilgisayarın hangi etkinliklerde etkin
kullanılacağını, hangi kitapların okunması gerektiğini, nerelerden hangi
kaynaklardan doğru bilgiye ulaşılabileceğini söyleme işi için, tanımda
kılavuzluğa yer verilmiştir. Bu durumda kılavuzluk görevini üstlenmiş olanların
öncelikle bunları çok iyi biliyor olması gerekir.
Şimdi
tanımı bir kez daha okuyalım. Öğretim: Öğrenmeyi kolaylaştıracak
etkinlikleri düzenleme, gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi!
Tanımlar
sadece sözlüklerde yer alması için düşünülerek yazılmış metinler değildir.
Sözcüklere, tanımlara, mesleğimize ve yaşamımıza anlam da katmamız gerekir.
Öğretim için sürekli öğrenme ve kendini geliştirme şarttır! Bu heyecanı
yüreğinde taşıyan ve yitirmeyen idealist öğretmenlere olan ihtiyacımız, dün
olduğundan fazladır.
21 Ağustos
2014 - www.egitimajansi.com
Ömer ORHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder