Çocukları yetiştirmek için
önce anne ve babalarının “eğitilmesi” gerekiyor. “Anasına bak kızını al.” ya da
“Armut dibine düşer.” diye boşuna dememişler. Üstelik atalarımız bu sözleri
söylerken hiç tartışmaya meydan vermeyecek kesinlikte ifade etmişler.
Düşünsenize; bir ağaçtan meyvesi düştüğünde nereye düşer ki? Yani meyve başka
ağacın altına zaten düşemez, değil mi? Şu atalarımız müthiş insanlarmış,
düşündükçe hayran oluyor insan…
Peki, yetiştiğini düşünen
bir insanı tekrar eğitmek mümkün müdür?
Eğitim, ana giriş kapısıysa,
anahtarı da terbiyedir. Ana hatları ve özünü aile içerisinde alan çocuğun
modeli de anne ve babasıdır. Söylenen veya söylenmeyen sözler, hareketler,
mimikler, duygusal tepkiler ve hatta alışkanlıklara kadar birçok şey çocuklar
tarafından küçük yaşlardan itibaren kopyalanır. Bu o kadar yavaş ilerleyen bir
süreçtir ki ebeveynler bunu fark edemeyebilirler.
“Bizim çocuk iyi
özelliklerini benden, kötülerini annesinden/babasından almış.” Kimse ayranım
ekşi demez. Keşke dese... Her şey çok daha kolay çözülür o zaman ama nerde?..
Çoğu zaman okumakla terbiye
eşleştirilse de aslına bakacak olursanız biri diğeri için gerekli değildir.
Yani âlim olmuş ama terbiye “almamış” birileri olabileceği gibi hiç okumamış
ama yüksek terbiyeli davranış gösterenler de olabilir. Öğretim olarak herhangi
bir konuda uzman olmakla iletişim, duygusal yaklaşımlar ve insan
davranışlarında deneyim sahibi olmak farklı şeylerdir. Hatta deneyim sahibi
olmak da yetmez, bu deneyimlerden ne tür sonuçlar çıkartıldığı ve olumlu
yaklaşımlar sergilendiği değerlidir.
Çocuk sahibi olmak zordur!
Sorumluluğu büyüktür.
Atom mühendisi bir anne ya
da babaya, atom altı parçacığının nasıl bir enerji ortaya çıkarttığını CERN’e
gitmeden kim gösterebilir? Elbette çocukları…
Psikoloji ya da psikiyatriyi
yiyip yutmuş birisine, yüksek lisans, doktora ve profesörlük derecesinde
deneyimi kim kazandırır? Hatta bildiklerini unutturur? Elbette çocukları…
Francis Bacon; “Bizi güçlü
yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir. Bizi zengin yapan
kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir. Bizi bilgili yapan
okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir.” derken içselleştirdiğimiz
ve hayatımıza olumlu olarak yansıttığımız kazanımlarımızı ne güzel özetlemiş...
Kitap okuyarak deneyim
kazanmak mümkün değildir. Yaşam, almak isteyene çok renkli deneyimler yaşatır.
Onu yaşamakla okumak arasında “yaşamsal bir fark” vardır. Özellikle de konu
çocuklarınız olunca yaşamsal bu deneyimler çok daha değerli olmaktadır.
Bilmeyen için sorun yok zaten, olup bitenden haberdar değildir ancak yanılgı,
bildiğini düşünen için geçerlidir.
Nasıl bir şeydir bu terbiye?
Nasıl verilir? Verilir mi, alınır mı? Zorla olur mu? Aklını kullanan insanla,
içgüdüleriyle hareket eden hayvanların terbiyesi arasında fark var mı?
Türk Dil Kurumuna göre
terbiye, eğitim ve görgü anlamına gelmektedir. Yani insan hayatındaki eğitim
süreci ile yaşayarak edindiği görgü kurallarıdır diyebiliriz. Bu uzun bir
süreçtir ve kesin olan tek şey kararlılık gerektirdiğidir. Yaptırımların da
insan üzerinde etki yarattığı kesindir, bu bazen terbiye edilme anlamında işe
yarasa da sert yaptırımların birçok travmaya da neden olacağı bilinmelidir.
Yani bir konuda gelişim sağlamak ve terbiye vermek için başka bir duygusal alan
çöküntüye uğratılmamalıdır.
İnsanı terbiye eden, sorumlulukları,
yaşadıkları, yaşayamadıkları, sahip oldukları/olmadıkları, düşünme becerisi ve
değerleridir.
Terbiye için en zor yöntem, neden
sonuç ilişkilerini anlatarak her seferinde iletişim kuran, süreci yöneterek
kimi geri durmayı da bilen -yüz göz olmayan-, kararlı, kişilik yapısı ile
gerçekleştirilen eğitim yöntemidir. Bu yöntemle ebeveynler, daha çok zaman
harcayarak sabretmek zorunda kalırlar ama davranış değişikliği sağlamak ve bunu
kalıcı hâle getirmek için en uygun olan yöntem budur. Bunu yaparken çoğu zaman
yaptırımlar uygular ve belki de istemedikleri olumsuzlukları öncesinde
yaşayarak sonrasına yatırım yaparlar. Bu anlamda eğitim için sürekli yatırım
işi olduğu söylenebilir. Yatırımın sonuçlarının ne zaman alınacağı da çoğu
zaman belli olmaz ancak ne kadar olumlu anlamda yatırım yapılırsa o kadar
başarılı sonuçlar alınacaktır.
Konu çocuklarınız olunca
daha da hassas olursunuz ve onlar için en iyisini istemek de çok anlaşılır bir durumdur.
Ancak onlara verebileceğiniz en değerli şey sorumluluk ve samimi ilginizdir.
Ayrıca eğitim süreçlerinde anne, baba ve okul eğitmenlerinin uyumu son derece
önemlidir. Herkes farklı telden çaldığında ortaya ahenkli bir ses çıkmaz. Sonuç
kuru gürültü! Ne var ki konu müzik ve ses değil... Konu, bir insanın yaşamı
olunca işler çok daha fazla önem taşıyor; daha doğru bir deyişle taşımalı!
Anne-baba olmak zordur!
Sorumluluğu büyüktür.
5 Kasım 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder