1980’li yıllar askerî darbe
sonrası ortalık toz duman, sokaklar yatışmış ancak çeşitli yazılarla bezenmiş
duvarlar henüz tam temizlenmemişti. İhtilal öncesi hangi görüşten olduğunuzu
millet merak ederdi, ihtilalden sonra da asker merak etmeye başlamıştı.
Bu ülkede insanlar görüşleri
nedeniyle çok acı çekmiş veya çektirmişti. Fakat yine de mertlik, aidiyet,
ciddiyet ve saygı henüz yok olmamıştı. Değerler vardı ve toplum bu değerlere
birlikte sahip çıkardı.
Sokaklarda sigara içen bir
çocuğa veya gence yanından geçen bir yetişkin müdahale eder, içmemesini söyler,
hatta daha da ileri giderek bir tokat yapıştırır ve kendinde bu hakkı görürdü.
Görürdü çünkü çocuklar sigara içmezdi, içmemeliydi. Tanışıklığı olsun ya da
olmasın kimse buna izin veremezdi.
Tokat yanlıştı ama maksadı
doğruydu!
Toplumda kötülük değil,
iyilik işlenirdi. Komşuluk diye bir şey vardı. Belki her şeyi bulmak mümkün
değildi ama var olan paylaşılırdı. Bugün sahip olduklarımız ve yitirdiklerimizi
teraziye koymak bile istemiyor insan. Sonuç çok belli!
“Nice insanlar gördüm
üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok.” 800 yıl önce
Mevlâna’nın yaptığı saptamaya katılmamak mümkün müdür? Hele de günümüzde her
taraf “elbise” doluyken…
Son yıllarda değerlerde
yaşanan erozyona bağlı olarak eğitim anlayışları da değişmiştir. Öyle ki bazı aileler
çocuklarını ya aşırı serbest ya da aşırı korumacı, izole ve baskıcı yetiştirmektedir.
18 yaşına kadar ebeveyn
kontrolü gerektiren çocuk ve gençlerin vakit geçirdikleri çevreleri biliyor
musunuz? Buralara güveniyor musunuz? Neden?
Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) verilerine göre 2013 yılında çocuk suçları 2012 yılına göre %11,6
oranında artmıştır. Elbette bu veri resmî kayıtlara göredir ve kayıt altına
alınmamış çok daha fazla olay olduğu kesindir.
Burada sözü edilen suçlar
çok çeşitli olup riskin ne kadar yüksek olduğunu görmek ve ciddiye almak
gerekir. Ana baba olmak zor bir iştir ve iş, her geçen gün zorlaşmaktadır.
Anne ve babalar, çocuklarına
ilk yaşlarında gösterdikleri özeni ergenlik dönemlerinde göstermezler ve onlara
ayırdıkları zamanı da yine bu dönemde ayırmazlar. Çocuk sahibi olmakla iş
bitmez, aksine her şey yeni başlar. Kimi geçim derdine düşmüş, kimi de daha
lüks bir yaşam için kendini işine adamış ebeveynler!
İlkokul yıllarında
çocuklarının ödevlerine yardım eden hatta onların yerine gönüllü olarak bunu
üstlenen ebeveynler, ortaokul ve lise yıllarında bıkkınlıkla geri çekilirler.
Zamanla bu yılgınlık ve ilgisizlik, sorunları da beraberinde getirir. Sonuç,
takip edilmeyen davranışlar, mekânlar, ilişkiler ve kendi başına büyüyen
gençler. Ayrıca evlerimizin içine kadar giren sanal tehlikeler …
Bir başka yanlış da,
ortaokul yıllarında dış dünyayı keşfetmeye çalışan meraklı büluğ çağındaki
çocuğa öz güven verelim derken yapılan yanlışlar ve aşırı özgürlükle gelen
davranış bozuklukları.
Bu yaşlardaki çocuklar,
bilime, sanata, spora veya akademik konulara ilgi duyabildiği gibi daha çok
kendini tanımaya ve deneme yanılma ile çevreyi keşfetmeye de çalışacaktır. İşte
bu dönemlerde büyüklerin konuşmaları ve açıklamaları hayati önem taşır.
Bir çocuğun anne ve babası
olgun ve aklı başında olabilir ama çocuklarının da aynı olgunlukta olacaklarını
düşünmeleri, onlara sırf bu nedenle güvenmeleri bir yanılgı olur. Çocuklar
ergenlik dönemini geçene kadar onlara güvenildiği izlenimi verilmekle birlikte
şüpheci ve sorgulayıcı yaklaşmakta yarar vardır. Çocuklarınızın arkadaşları ve
onların aileleri hakkında bilgi sahibi olmak çok önemlidir.
Ev buluşmaları, partiler,
sokak gezmeleri, kafeler, barlar ve son yıllarda hızla çoğalan AVM’ler,
potansiyel tehlikeleri de içinde barındırır. Unutmayalım ki ortaokul
yıllarındaki ilk denemeler ile lise yıllarındaki “Serde erkeklik var.”
yaklaşımları ile “delikanlılıklar” gereksiz cesaretle yapılacak yanlışları da
beraberinde getirecektir. Yine unutmayalım ki güvenerek izin verilen arkadaş
buluşmalarına, arkadaşın arkadaşı da gelecektir.
Çocuklar ve gençler, anne-babalarının
onlardan vazgeçmeyeceklerini bilir ve onları kaybetme korkusu pek yaşamazlar
ama arkadaşlarını kaybetme korkusu nedeniyle onlara “hayır” diyemezler.
Özellikle arkadaş çevresinden dışlanma riskini göze alamayacakları için de hata
yapma olasılığı artar. Özellikle büyük şehirlerdeki tehlikeler daha büyüktür.
Çocukları küçük yaşlardan itibaren bağımlı hâle getirecek her türlü araç
kullanılmaktadır. Sözü edilen sadece sigara, alkol, uyuşturucu değildir. Oyun
salonları, internet kafeleri, bilgisayar oyunları da gençler için tehlikeler
içermektedir.
Kötü niyetli insanların
sızdıkları veya kurguladıkları çevrelere dikkat etmek, çocukları güvensiz
alanlardan uzak tutmak gerekir.
İşlerimize ayırdığımız
zamanın her gün sadece %10’unu çocuklarımıza ayırıyor muyuz? Birlikte film izlerken
veya aynı evin içerisinde olmakla geçirilen zaman değil sözünü ettiğim, samimi
olarak sohbet ederek onlarla birlikte geçirdiğimiz zaman…
Şimdi birkaç sorunun
yanıtını vermeye çalışalım.
Çocuğunuzun;
Arkadaşlarını tanıyor
musunuz? Sadece uzaktan görmek değil, oturup konuşmuşluğunuz var mı? Onları
tanımaya çalıştınız mı?
Hangi mekânlara gittiğini ve
buralara başka kimlerin de gittiğini biliyor musunuz?
Bilgisayarda ne kadar vakit
geçirdiğine, neler yaptığına dikkat ediyor musunuz? Onunla sanal dünyanın ne
tür tehlikeler içerdiğini konuştunuz mu?
“Hayır” deyip diyemediğini
gözlemlediniz mi? Hayır diyebilmenin ne kadar hayati önem taşıdığını ona
anlattınız mı?
Dedikodu yapıp yapmadığına
şahit oldunuz mu? Bu konuda onu bilinçlendirdiniz mi?
Her duyduğuna inanıp
inanmadığına şahit oldunuz mu? Kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi
duyduklarına şüphe ile yaklaşması gerektiğini söylediniz mi?
Herhangi bir konu, madde ya
da şeye bağımlı olup olmadığına dikkat ettiniz mi? Her türlü bağımlılığın ne
tür hayati sonuçlar içerdiğini onunla paylaştınız mı?
Yalan söyleyip söylemediğini
hiç yakaladınız mı? Yalan söylemenin bir insana nasıl itibar kaybettireceğinin
altını çizdiniz mi?
Nerelerde, ne kadar ve neye
para harcadığını biliyor musunuz? İsrafı ve değer bilmeyi ona öğrettiniz mi?..
Bakın gördünüz mü ne kadar
dikkat edilmesi gereken konu var. Bunların hepsi ve çok daha fazlası hayati
önem taşımaktadır. Ebeveynlerin işleri zaten zordu ama her geçen gün daha da
zorlaşmaktadır.
Eskiden “sana güveniyorum
ama çevreye güvenmiyorum” denirdi. Sanırım şimdilerde bu söz daha çok önem
kazanmıştır. Onlarla arkadaş “gibi” olmalı ancak ergenlik dönemini atlatana
kadar arkadaş olmamalıyız, anne ve baba olduğumuzu unutmamalı hatta unutturmamalıyız.
Çocuklarımıza öz güven
verelim derken ya da bunun arkasına “saklanıp” onları başıboş bırakmamalı,
onlara ve arkadaşlarına zaman ayırmalıyız. Unutmayalım ki bizim ayırmadığımız
ya da “ayıramadığımız” zamanı onlara ayıracak, dışarda çok “insan” var!
20 Kasım 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder