Hayatında tek anlamlı soru
sormayan birinden duyabileceğiniz en anlamsız sorulardan biridir. Ayrıca kaba
ve en çaresizi olduğu da kesin!
Eğitim şart!
Öz güven kaybı ne beter
şeydir. Bu ülkenin sanatçılarının bile cadde ortalarında kendini kaybetmiş
davranışlarına, şımarık ve kabalıklarına şahit olmuyor muyuz? Gün geçmiyor ki,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir tartışma, kavga ve küfürleşme yaşanmasın.
Toplumun önünde yer alan
insanlar iki kez düşünüp, bir kez konuşmalıdır. Yediden yetmişe herkesin
kendilerini izlediklerini ve örnek aldıklarını unutmamaları gerekir. Ayrıca bu
onların sosyal sorumluluğudur. Maalesef her türlü hakareti etmeyi kendine hak
görenler de bizim insanlarımızdır. En kötüsü ise sonrasında matah bir şey
yapmış gibi kasılmalarıdır! Hadi diyelim sen sende değildin, bir hata yaptın ve
ağzından kaçırdın, bari normale döndüğünde hatanı gör. Yok, illaki bir cehalet
küstahlığı daha gösterilecek!
Şu insanlara özür dilemenin
aslında cesaret ve erdem olduğu nasıl öğretilecek?
Dilin kemiği yok. İnsan her
aklına geleni de söyleyebilir ama o zaman medeniyetten uzaklaşır. Oysa
özellikle bir şekilde “toplumun izlediği” insanların çok daha medeni davranması
beklenir.
Biraz değiştirmek zorunda
kaldığım bir atasözümüz bu durumu çok güzel özetliyor: Hoca “fısıldarsa”,
cemaat “bağırır”.
Meclis çatısı altında,
kendisi gibi bir başka vekile hakaret eden, saldıran birileri olursa, millet
adına edinilen ayrıcalıklar millete karşı kullanılır ve ayrıca bu bir hak
olarak görülürse bu iş çıkmaza girer.
Öğretmen, öğrencisine birey
olarak saygı göstermezse, onların önünde kaba saba konuşur, hakaret ederse
öğrencilerinden nasıl saygılı davranmalarını bekler?
Baba çocuğunun gözleri
önünde sayıp söverse, bu örneklerle oluşacak bir kültürle nezaketsiz bir nesil
ellerinizden öper!
Herkes karşısından saygı
bekleyeceğine önce kendi saygı gösterse yani işi tersine çevirse daha medeni
bir kültür zamanla oluşacaktır.
Bu teori size çok mu optimist
(iyimser) geldi? Bırakın gelsin çünkü diğeri ile nereye geldiğimiz ortada…
Trafikte suç işlemiş
birinin, görevini yapan polis memurlarına “Sen benim kim olduğumu biliyor
musun?” sorusunun hangi ego düzeyinde ve ne tür beklentilerle sorulduğunu
anlamak zor değildir. Ancak bir tarafta bu örnekler hazinesi, diğer tarafta
kırmızı ışıkta duran, sıraya giren, bisikletiyle halkın arasında “dolaşabilen”
bürokratlar, siyasiler, devlet adamları, iş adamları…
Yönetsel pozisyonlar insana erişilemeyecek
haklar verir mi, vermeli mi? Hangisi ve ne kadarı sorumlulukları yüksek
insanlar için güvenlik sınırları içerisinde sayılmalı?
“Başakların içi boşken,
başları diktir, içleri doldukça başları eğilir.” Başka söze ne hacet!
Bu ülkede değerler eğitimi
verilmeye çalışılırken, ciddi bir değer kaybı yaşandığı nasıl göz ardı
edilebilir ki?
“Bal tutan parmağını yalar.”
diye bir atasözümüz varken biz nasıl medeni olacağız?
16 Aralık 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder