Çocukları anaokullarında olan
anne ve babaların akılları çok karışık olur. Karışıktır çünkü genç ve idealist
anne-babalar, özellikle de mektep medrese gördüyse, her sorunun yanıtının
kitaplarda olduğunu sanır. Çocukları ile ilgili sorgulamalar inanılmaz detaylı
ve beklentiler en üst seviyededir.
Daha bezinden yeni kurtulmuş
çocuk için kariyer planlamalarına bile başlanır. Çocuklar neye elini atsa,
hemen gelecekte o mesleği yapacağı ile ilgili hayaller kurulur.
Bir şeyleri üst üste dizse,
bizim çocuk mimar olacak, sayılara ilgi duysa mühendis olacak, çok konuşsa
politikacı olacak, şarkı söylese ses sanatçısı olacak, doktorculuk oynasa
doktor olacak, ama dikkat edin hasta bakıcı değil doktor…
Her ne kadar resim yapan
çocuk için “Bizim çocuk ressam olacak.” dense de ileriki yıllarda, maazallah çocuk
ressam falan olur diye endişe bile edilir. Dans edene dansöz olacak denir ama
gerçekte hiç ama hiç kondurulmaz. Astronot veya pilot olmayansa sanırım yoktur.
4-5 yaşında bir çocuğun
akademik ve profesyonel kariyeri için meraklı olmak anlaşılabilir bir şey olsa
da yöneleceği meslek için karar vermek veya gideceği okulun üniversite başarısı
ile birlikte hangi mesleklerin popüler olduğunu araştırmak çok da anlamlı
görünmüyor.
Bir çocuğun geleceği için
büyük resmi görmekte ve soruları da ona göre sormakta yarar var.
Ana baba olmak zor ve endişelerini
anlamak da mümkün elbet.
Peki, sizce geleceğin
mesleği nedir?
Kapitalizmin gelişimi ile
parlayan ancak yaşanan krizlerle albenisini yitiren iktisat mı? İşletme mi, tıp
mı, öğretmenlik mi, mühendislik ya da mimarlık mı?
Geleceğin mesleğini
konuşuyorsak, dünyanın gittiği yeri, süreci ve geleceğini de doğru görmek
gerekir.
Sanayi devrimi ile birlikte
karbon yakıtın kontrolsüz kullanımı, çevre kirliliğini katlayarak arttırmış,
bugün artık geri dönülemeyecek bir noktaya gelinmiştir. Sahip olduklarımıza
yarın sahip olamayacağımız ortadayken, geleceğin mesleğini de bu bağlamda ön
görmek zorundayız.
Yer altı ve yer üstü
kaynaklarını en etkili şekilde kullanacak, hatta kaynak yaratacak, dönüştürecek,
hayatta kalmak için en uygun çözümleri üretecek bir meslek…
Yaşam mühendisliği!
Kısıtlı olanaklarla hayatta
kalma, beslenme kaynakları bulma, yetiştirme ve çoğaltma, enerji kaynaklarını
inceleme, sürdürülebilir ve yaşamsal enerji üretebilme, hatta bir anlamda ekosistem
tamiri yapabilme. Ekosistem tamir olur mu demeyin çünkü eğer olmazsa zaten
işimiz bitti demektir. İşte tüm bu çaresizliğimize çözüm üretecek ve buna kafa
yoracak birilerine ihtiyaç olacaktır. Şu an için görmezden geldiğimiz
gidişatımızda birileri bize yön vermek zorundadır.
Peki, işler gerçekten bu
kadar kötü mü olacak ve bu saptamalar bir kıyamet senaryosu mudur?
Doğanın sunduğu tüm
olanakları sonuna kadar sömürüp, kirleterek yok eden insanoğlu, ondan
uzaklaşarak geleceğini de görmezden gelmektedir. Ancak bir gün uzaklaştığı
doğaya geri dönecek, dönmek zorunda kalacaktır. İşte o zaman, yukarıda sözü
edilen hayati bilgilere ihtiyaç duyacaktır.
Kızılderililer bu konuda çok
uzun zaman önce söylenebilecek en doğru sözü söylemişler:
“Son ırmak kuruduğunda, son
ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam, paranın yenmeyecek bir şey
olduğunu anlayacak.”
Anaokuluna çocuğunu veren
ebeveynlerin ilk sorusu, lisedeki üniversite “başarısı” -ki bu da görece- değil,
çocuğunun yeteneklerini keşfetmesine izin verecek, ne yaptığını bilen kurum
hangisidir olmalı. Bundan da önemlisi; doğanın ne olduğunu, ne olmadığını
onlara gösterdikten ve kendileri duyarlı, çevreci birer tüketici olduktan sonra
çocuklarından da bunu istemeli…
Bir Uzakdoğu atasözü der ki:
“Bir çocuğa balık verirsen bir kere yer, balık tutmayı öğretirsen her zaman
yer.” Ancak bu söz, sınırsız doğal kaynakların olduğu dönemlere ait olsa gerek.
Günümüz için şu uyarlama daha doğru olacaktır: “Bir çocuğa balık verirsen bir
kere yer, balığı korumayı öğretirsen her zaman yer.”
Şimdi tekrar bakalım… Demek
ki parayla tanışan insan, korkunç tüketim çılgınlığı ve teknolojinin esareti
altında yaşamsal dengeleri bozmuştur. Unuttuğu ya da görmezden geldiği doğa, dengelerini
sağlamak için sunduğu her şeyi geri alacaktır.
Kaynaklar tükenmeye
başladığında ve hızla geri dönüş yoluna çıkıldığında, bakalım bizi kim
kurtaracak?
Bir ülkenin kaderi yer altı
ve yer üstü kaynaklarına, bunların korunmasına ve elbette stratejik açıdan
tarım ve hayvancılığa yaptığı yatırımlara bağlıdır. Umarsızca kesilen ağaçlar,
kirletilen ve kurutulan göller, dereler, bilinçsiz sondajlarla yok olan yer altı
suları ve bunlara bağlı mahvedilen ekosistem.
Bu öyle bir süreç ki,
başladı mı durmaz ve geri dönüşü maalesef yok! İşte bu nedenle, geleceğin
mesleği “yaşam mühendisliği” olacak. Bugünlerde olmayışı belki ihtiyaç
hissedilmediğindendir. Umarım hissetmeyiz de ancak bu sadece bir temenni, çok da
inanarak söylemiyorum.
Gelecekte böyle bir meslek
olmayacak veya çocuklarımız bunu seçmeyecek olsa da yine de doğaya ihtiyaç duyulacak.
Bu nedenle çocuklarımızı doğaya ve tüm yaşama saygılı ve uyumlu yetiştirelim.
Yaşam mühendisi olmasalar da onunla birlikte, onun bir parçası olarak yaşamayı
başaracak insanlar olsunlar.
17 Kasım 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder