Ben zeytinci değilim,
okuduğum ve izlediğimden başka da zeytin ile ilgili fazlaca bilgim yok. Ancak
ne yalan söyleyeyim, çok severim mereti… Bir oturuşta yarım kilo bile yerim.
Zeytin ağacı ayrı bir gizem
barındırır içinde ve her zaman etkilemiştir beni. Sert ve dirençli bir
görüntüsü vardır. Kıvrımlı bedeni, dalları ve üzerindeki yumrularla birçok
badire atlatmış ama ayakta kalmış izlenimi verir. Etkileyicidir!
Zeytin, Tanrı’nın bu
topraklara verdiği bir armağandır.
Dünyada her memlekete nasip
olmamış bir değerdir. Kimisi tanımaz bile, kültürlerinde yoktur. Ne lezzetini
bilirler ne de görseler tanırlar.
İnsanoğlunun dost olarak
kabul ettiği zeytin, efsanelere de konu olmuştur. Nuh tufanında, güvercinin,
ağzında zeytin yaprağı ile Nuh’un gemisine döndüğünden beri ümidin ve barışın,
tufanın yıkıcılığına karşın ayakta kalmasıyla da direncin simgesi olmuştur.
Kutsal kitaplarda, insanlık
için en önemli değerlerin sembolü olarak betimlenen zeytin ağacı adalet, barış,
kutsiyet, bolluk, sağlık ve refah demektir.
Hz. Muhammed “Kıyametin
koptuğunu görseniz bile elinizdeki fidanı dikin.” derken ne düşünmüştür?
Dünyanın bilinen düzeninin sona erdiği bir anda bile işaret edilen şeye lütfen
dikkat! Elinizdeki fidanı dikin!
Üstelik bugün konuştuğumuz
ağaç da herhangi bir ağaç değil. Efsanelere konu olmuş, kutsal kitaplarda yer
almış ve kendini insanlığa sunmuş bir ağaç bu, zeytin ağacı. Binlerce yıldan
beri daha çok Akdeniz ülkelerinde yetiştirilen bu eşsiz ağacın varlığını son
günlerde sorgular olduk.
Usta şair Nazım Hikmet “Yaşama
dair” adlı şiirinde bakın zeytinle ilgili duygularını nasıl ifade etmiştir…
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın
için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Kendi hâline bile bıraksanız
2000 yıl yaşayabilen zeytin ağacından başka ne istenir? Kim ister? Ne ister?
Neden ister?
Ömründe bir dikili ağacı
olmayan… Daha doğru bir deyişle “hepimizden çok dikili ağacı olan” ama ömründe
tek bir fidan dikmemiş ya da ağaç yetiştirmemiş insanların zeytin ağacı ile
ilgili hüküm vermelerini anlamak mümkün değildir. İçimiz yanıyor…
Ağaçların sökülmesini, kesilmesini
buyuranlara soruyorum: Çocuklarımız bizlere ve okullarda öğretmenlerine “Zeytin
ağaçlarını neden kestiniz/kestirdiniz?” dediklerinde ne yanıt verelim? Bunu onlara
nasıl açıklayalım?
Türkiye Büyük Millet Meclisinde
zeytin ağaçları ile ilgili görüşmeler yapılırken, değişik yaş gruplarından
çocuk ve gençlerin de bu oturumlara katılmasını isterdim.
Kanun ile ilgili kararı
verenlerin, zeytin ağaçlarının kesilerek arazilerin madenciliğe ve imara
açıldığını, bunun daha çok bina ve beton demek olduğunu, sadece birkaç kişinin
cebinin daha çok para ile dolacağını, bu çocukların gözlerinin içine bakarak
söylemelerini isterdim.
Bu kanunun belki bizim
göremediğimiz anlamlı bir tarafı vardır ancak olsa bile bütüne baktığınızda
toplu bir yok edişe atılan imzadır bu. Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde böyle
bir karar verilir?
Sosyolojik, psikolojik,
ekolojik ve dinî açıdan, hiçbir akla mantığa sığmayan beton binalar için ağaç
kesilmesini kim içine sindirebilir?
Madem böyle bir karar
verildi ve bunun için kanun çıkartıldı, o hâlde aynı kanunun bir yerine,
çocuklarımıza yani geleceğimize ne yanıt vereceğimizin de yazılmasını dilerim.
Beylik laflarla değil ama... Kendi çocuklarının, torunlarının gözlerinin içine
bakarak kaleme alacakları samimi bir yanıt...
“Zeytin ağaçlarının kesilmesini
istedik çünkü ...”
14 Kasım 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder