Gerçekleştirilmesi her geçen
gün zorlaşan öğretmenlik mesleğinin yazının bulunduğu Sümerler zamanında da zor
olduğunu tabletlerden öğreniyoruz. Binlerce yıl öncesiyle günümüz arasındaki
fark belki de günümüzde öyle herkesin öğretmen olamamasıdır!
Önce birkaç basamak sınava
girerek üniversiteli olmak, sonra alanla ilgili yüzlerce sınavı başarı ile
geçip diploma almak ve sonrasında devletin yaptığı bir sınava daha girmek…
Bitti mi? Hayır! Şans varsa atanmak ve üç kuruş aylıkla işe başlamak… Sahip
olunanlarla sonsuza kadar yeteceğine olan inançla yola koyulmak, yani idealist
bir yaklaşım, kocaman bir yürek, heyecan ve cesaretle öğretmen olmak.
Üniversitelerde formasyonla
ilgili soyut ve aşırı teorik bilgilerin sınavlara girmek için öğretildiği, bu
bilgilerin okullarla ilgili neredeyse hiçbir gerçeklik içermediği ilk yıl
içinde anlaşılır. Bu süreçte öğretmenler için gerçek öğretici, öğrenciler, veliler
ve toplum olacaktır.
Öğretmenliğin ilk ve en
önemli şartının “eğitimi” bilmek olduğu ve bunun ciddi bir deneyim ve formasyon
gerektirdiği aşikârdır. Ayrıca kitaplardan ve çoğunlukla ders notları ve
fotokopi sayfalarından çalışılan akademik alan bilgisi içerisinde bilgi
teknolojileri, araştırma teknikleri, öğrenmeyi öğretme, bilgi okuryazarlığı
gibi konular neredeyse hiç yoktur ya da eksik verilmiştir.
Gelenek, görenek ve
törelerle ilgili hikâyeler duyulmuş, filmlerde izlenmişse de bunların gerçek
olduğundan, hayati önem taşıdıklarından ve bunları öğrenmek için ayrıca bir
yüksek lisans programı olmadığından söz eden de olmamıştır.
Her ne kadar millî eğitimin
temel amaçları içerisinde eğitimde fırsat eşitliğinden bahsedilse de ülkenin
her yerinde aynı fırsatların sunulmadığı, gidince görülecek bir başka gerçek
olacaktır. İşte, tüm bu olumsuz koşullarda genç öğretmenlerin sahip oldukları,
kocaman yürekleri ve belki onlara yardım edecek iyi niyetli sadece birkaç insan
olacaktır.
Öğretmenliğin Anadolu’nun
küçük yerleşim yerlerinde zor ama büyük şehirlerde kolay olduğu da
düşünülmemelidir. Birçok büyük şehirdeki okulların ve ailelerin durumları da
benzerlikler göstermektedir. Ancak elbette bilgiye erişim anlamında veya parası
olan için çeşitli olanaklara ulaşmak biraz daha mümkündür. Paranın olması ise
ironik bir şekilde başka sorunlar getirmektedir. Anadolu insanının naif ve
samimi yaklaşımlarının yerine, agresif, sonradan görme, her şeyi bildiğini
düşünen, bencil ve şımarık insanlarla uğraşmak zorunda kalınacaktır.
Sorumlulukların parayla satın alınabileceği ve çocuklara kazandırılabileceği
algısı bazı ebeveynlerde hâkim olduğundan çoğunlukla boşa çekilen kürek gibi
emekler de boşa gidecektir.
Anaokulu öğretmenliği
yapacaklar, genç ve her şeyi bildiğini düşünen aşırı korumacı anne ve babalarla
uğraşırken, ilkokul ve ortaokul yıllarında idealistliği biraz olsun devam eden
ebeveynlerin istekleri hiç bitmeyecek ama lise yıllarında önceki yıllarda
yapılan yanlışlar nedeniyle ilgisiz ve gücünü yitirmiş anne ve babalar, belki
de okulda hiç görünmeyecektir.
Eminim her mesleğin de kendi
içinde zorlukları vardır ancak kafası karışık, kendini ve yeteneklerini
keşfeden, sosyalleşmeye çalışırken bir kimlik bulmaya çalışan, kimi zaman gözü
kara, kimi zaman melankolik, her zaman anlayış bekleyen, her zaman haklı olan,
kanı deli akan ve her zaman hata yapmaya hazır gençlere bir şeylerin öğretilmeye
çalışıldığı başka bir meslek yoktur.
Bu, karşılığı olmayan ve
sevgisiz yapılamayacak bir meslektir!
Çoğu zaman kendi ailesini ve
sorunlarını unutarak geldiği okulda tüm bilgi ve birikimini öğrencilerine aktarır,
onların akademik başarılarının yanı sıra heyecanlarını, dertlerini de paylaşır
öğretmen. Bu tarifi çok zor olan büyük bir özveri gerektirir. Öğretmenlik öyle
bir meslektir ki, öğrenciliği de yaşam boyu devam etmektedir. Teknolojinin
hızla ilerlediği çağımızda öğretmenler, öğrencilerinden geri kalmamak için
ayrıca zor bir görev daha üstlenmiş olur.
Gece ve gündüzlerinin
birbirine karıştığını, kendi sorunlarını dışarıda bırakıp sınıfın kapısını
kapayarak, öğrencileriyle buluştuğunu, onların sıkıntılarını kendi sıkıntılarının
üzerinde tuttuğunu, hastalandığında ilaçlarla ayakta kalarak okula geldiğini kim
bilir?
Dinlenme zamanlarında bile öğrencilerin
sorularını yanıtladığını, farkındalık kazanmalarını sağlamak için onlarla sosyal
projeler gerçekleştirdiğini, kimi zaman yardım kampanyaları ile öğrencilerin
bir şeyler üreterek bunları ihtiyacı olan diğer okullardaki öğrencilerle
paylaşmalarını sağladığını, şiir dinletileri, kitap okuma günleri, spor
müsabakaları, yarışmalar, gezilerde de onların yanında olduğunu kim anlar?
Anne ve babalarının çoğu
zaman üstlenmediği rolleri de üstlenerek öğrencilerine sorumluluklar vererek
onların gelişimine katkı sağladığını, onların başarılarıyla mutlu olduğunu,
onlar üzüldüklerinde belki de onlardan çok üzüldüğünü kim hissedebilir?
Bu denli yüksek sorumluluk
alan öğretmenlerin başarılı olabilmesi için onlara hak ettikleri itibarın geri
verilmesi, ekonomik anlamda gelişmiş ülkelerde sağlanan olanakların sağlanması,
geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız için hayati önem taşımaktadır.
Şartlar ne olursa olsun bu
ülkenin aydın insanları öğretmen olmalı ve geleceğimizin teminatı çocuklarımıza
sahip çıkmalıdır.
Bu ülke için tüm zorlukları
göze alarak her türlü yaşamsal ve toplumsal mücadeleye girerek evlatlarımızın
yetişmesine emek verirken şehit olmuş, ebediyete göç etmiş veya mesleğine devam
eden öğretmenlere en içten minnet duygularımla…
24 Kasım 2014 – www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder