Evlat nedir?
Doğduğunda kokusu içe
çekilen, geceleri kalkıp nefes alıp almadığı kontrol edilen, hastalandığında
gözlerden uyku aksa bile sabahlara kadar başında nöbet tutulan, ağlamasına,
ortalığı batırmasına, hatalarına, her türlü ihtiyaçlarına katlanılan ve bunların
hepsinden daha da fazlasıdır evlat. Candır, vazgeçilmeyecek olandır.
Özellikle de bebeklik ve
çocukluğun ilk yıllarında, onun için her zaman en hijyeni, en sağlıklısı ve en
iyisi istenir. Sadece bir sözcük söylemesi için anne ve babası papağana döner
ve yapılan şaklabanlıklar bir daha hiçbir yerde ve hiç kimseye bu şekilde
yapılmaz. O küçücük eller ve ayaklar için ne şekillere girilmez ki, koca koca
insanları bu zamanlarında tanımak mümkün olmaz. Neymiş efendim, beyefendi ya da
hanımefendi bir gülücük atacak, bir şeyler mırıldanacakmış…
Doğduğunda başlayan
serüvende, önce baktığı, sonra döndüğü, başını kaldırdığı, oturduğu, bastığı,
ayakta durduğu için dünyalar anne ve babasının olur. Sonrasında yürüdüğü,
tırmandığı, devirdiği, kirlettiği ve kırdığı günler gelir.
Bebeklerde büyüme ve gelişme
gözlenir ama ebeveynlerde takat ve sabır azalmaya başlamıştır bile. Önce baba
çekilmeye başlar sonra da anne nefes almak için bu süreçleri devredeceği
güvenli birilerini kollar durur. Büyükanne, teyze, hala ya da bir bakıcı gerçek
bir kurtarıcı olarak görülür.
Bebekken “hadi söyle”, “hadi
yap”, “hadi at” bakalımın yerini yıllar geçtikçe “sus artık”, “yapma”, “atma
artık” alır. Elbette çocuk da ne yapacağını şaşırır ama sabır da bitmiştir
artık. Bir an önce durması, durdurulması beklenir.
Hadi resim yapalım, kitap
okuyalım, atçılık oynayalım, evcilik oynayalım da bir süre sonra ebeveynler
için sıkıcı olmaya başlar. Tamam, okuyalım ama her gün pamuk prenses yedi cüceler
de okunmaz ki değil mi? Anne ve babada algı değişmeye başlamış, kafalar
karışmıştır. Bu iş nereye varacak, yoksa yaşam boyu masal mı okuyacağım
kâbusları bile görülür. Oysa bunlar en iyi günlerdir…
Ebeveynler, çocuklarının
kalemi ilk kez ellerine aldıklarındaki sevinçlerini düşünsünler… İlk kez kalem tutan çocukların Einstein
olacağı bile hayal edilmiştir. Bu nedenle ona her şey feda olsun denmiştir
yeter ki yazsın, çizsin, karalasın, bulaştırsın, batırsın hiç önemli değildir.
Bilim adamı olacak bir çocuk için bunlar gereklidir. Anne ve baba da ona bu
imkânları sunmalıdır. İşte o anlar, aslında en kritik anlardır. Bilinçsiz
yapılan ilk karalamaların bir kısmı kâğıda, bir kısmı ele, yüze, halıya veya
koltuklara yapılır. Ama olsun, çocuğun hevesi kırılmasın diye diye birkaç ay
geçecektir. Ancak burada da sabır tükenir çünkü kontrolsüz süreçlerde çocuk,
evin her köşesini potansiyel yazma ve boyama alanı olarak çoktan algılamış,
çalışmasının tezini bile bitirmiştir. Şimdi duruma bir çözüm bulmak ve ortalığı
yeniden toparlamak gerekmektedir. Bunun için neler yapılacağı ve çocuğun ilgi
alanları keşfedilmeye çalışılırken anne ve babanın imdadına 1950’li yılların
sihirli, bana göre de esaret kutusu televizyon yetişir ki son yıllarda kutusu
da kalmamıştır.
Önce masum çizgi filmlerle
başlayan günler, sonraları reklamların önünde bile hipnotize olan çocuklar!
Alışmak fazla zaman almaz ama etkisi bir ömür boyu sürecektir.
Sen sağ ben selamet!
Gerçi hakkını yemeyelim bazı
çizgi filmleri bizim de izlediğimiz bir gerçektir ancak son 15 yıldır eciş
bücüş, ekspresyonist tarz çizilmiş figürler, bıçkın çocuklar, gençler ve servis
edilen karakterler… Çoğunda saldırgan, kavgacı tiplerin rol aldığı, şiddet
içerikli konular işlenmekte olup iyilik, doğruluk, güzellik ve sakinlikten
neredeyse eser yoktur.
Şu bir gerçek ki çizgi film
izleyerek bir çocuk ne âlim olur ne de gelişebilir. Televizyon izleyerek
geçirilen zaman yerine eline alacağı bir kâğıdı katlayarak bir şeyler
biçimlendirmesi bile yaratıcılığını kat kat arttırır. Elbette henüz okul
yıllarına başlamadan atılan bu tohum yeşerecek, ergenlik döneminde çok daha
sert filmler izlenecek, savaş ve dövüş oyunları oynanacak, son aşamada ise ne
bulunursa o izlenecek ve oynanacak, yani ekran bağımlısı olunacaktır.
Şimdi konuyu tekrar samimi
olarak düşünelim. Çocuklarımızla ilgilenmekten yorulduğumuzda çözüm olarak
televizyon, bilgisayar ya da yakın zamanlarda popüler olan tablet ve akıllı
telefonları mı görüyoruz? Unutmayalım ki yılgınlığımız, ilgisizliğimiz yüzünden
ve belki de farkında olmadan çocukların ekran bağımlısı hâline gelmesine
ebeveynlerin tutumları neden olmaktadır.
Bu alışkanlıklarla yetişen
çocukların düşündüğü şey, başka alternatifleri olmadığıdır. Kurgulanmış ve
yararları ciddi tartışılması gereken hatta zararları asla göz ardı edilmemesi
gereken televizyon programlarının esaretini yok etmek ya da değiştirmek
elimizdedir.
Ana kucağında her türlü
tehlikeden esirgediğimiz çocuklarımızı bizler yetiştirelim, onları evimizdeki
en büyük tehlike olan televizyonun ve televizyon yapımcılarının yetiştirmesine
izin vermeyelim.
4 Aralık 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder