Değerli okuyucular, şu an bu
yazıyı okuduğunuza göre okumayı seviyor olmalısınız. Bence şanslı ve
farklısınız. Farkınız, okuyor olmanızdan, şansınız 21. yüzyıl insanı olmanızdan
kaynaklanıyor. 21. yüzyıl insanı da diğer yüzyıllarda olduğu gibi ikiye ayrılacaktır.
Okuyarak aydınlananlar ve sadece dinleyerek aydınlandığını sananlar!
Okul, çocukluk ve ergenlik
dönemlerinin yaşandığı, insanın kendini keşfettiği, hem zevkli hem de sıkıntılı
yılları içinde barındırır. Sıkıntılı diyorum çünkü bu yıllar, henüz bir kimliği
olmayan çocuğun önce genç sonra da birey olmak için arayışlara giriştiği
yaşları kapsar. Özellikle lise yıllarında farklı olmayı; giyim kuşamla,
süslenmeyle sağlamaya çalışanlar, farklı olalım derken “aynı” olurlar. Bunun en
basit değişim olduğunu algılayanlar ise farklı olmak için yeteneklerini
keşfederek gelişmeye, okumaya ve entelektüel bir insan olmaya çabalarlar. İşte
asıl farkı yaratacak olan da budur!
Fiziksel değişimlerle farklı
olmaya çalışanlar için “doğan görünümlü şahin” benzetmesini yapmak sanırım
yanlış olmaz.
Yazının kullanılmaya
başlanması ile birlikte bilginin paylaşımı ve çoğalması sağlanmıştır. İnsanlığın
barbarlıktan çıkarak gelişmesi ve daha medeni toplum olabilmelerinin sırrı, eğitim-öğretim
ve kültürlerinin gelişimleri olmuştur. Medeniyetlerin oluşumu ve gelişiminde
yazının da yeri yadsınamayacak şekilde büyüktür. İşte okumak nasıl ki bu
gelişime katkı sağladıysa, hangi çağda olursa olsun okumamak da aynı karanlığı
yaşatacaktır.
Okumak, temel yaşam
ihtiyaçları gibidir, öyle algılanmalıdır. İnsanın karnını doyurması gibi
belirli disiplinlerle de okumak gerekir. Çamur tabletlerden elektronik
tabletlere uzanan yazının bu serüveninde, daha uç bir teknik icat edilmezse,
nereden olursa olsun okumak sürdürülmelidir.
Bundan 90 yıl önce ulusumuz
için okuma yazma oranının arttırılması hedef olarak belirlenmek zorundaydı.
Ancak günümüzde “sadece” okuryazar olmak da bir şey ifade etmiyor. Okumak ve
yazmak gerekiyor. Bu; gelişim ve değişim için zorunlu olduğu gibi medeni bir
ülke olmak için de şarttır!
UNESCO raporuna göre
Avrupa’da kitap okuma oranı kişi başına yılda %21, ülkemizde ise ,1’dir.
Şaka gibi!..
Okuma yazma bilmeyenlerin oranı
%30. Ancak okuma bilenlerin de bir şey okuduğu yok zaten.
Demek ki alfabeyi öğrenince
yeter diye düşünüyoruz. Gazete manşetlerine bakıyor, otobüs numaralarını
tanıyor, adımızı soyadımızı yazabiliyor, bir de imza atabiliyorsak tamamdır.
Okumaya ne hacet!
Akşamları bizim için “özel”
hazırlanmış haberleri izliyor/dinliyor olmamız yeter. Zaten orada da hep aynı
haberler var.
Üstelik küçük yaşta bize okuma
alışkanlığı da verilmemiş ki... Şimdi de zamanımız yok. Mazeret çok!
Hiç kimse kendini
kandırmasın, gün içerisinde 10 sayfa kitap okumak için mutlaka zaman
ayrılabilir. Günde 10 sayfa kitap okuyan biri, yılda 3650 sayfa, ayda 300
sayfalık bir kitap okumuş olur.
Günde sadece 10 sayfa!
Medeni bir ülke medeni
insanlardan, medeni insan ise merakıyla ve okuyarak oluşur. “Ben okumuyorum ama
meraklıyım.” diyenler de olabilir ama onların nelere merak duyduklarını tahmin
etmek hiç de zor değil. Neyse ki siz bu yazıyı okuduğunuza göre zaten okuyan
birisiniz değil mi?..
Yoksa değil mi?
O hâlde bugünden başlayarak
günde sadece 10 sayfa okumaya başlayın.
Günde sadece 10 sayfa…
10 sayfa…
12 Kasım 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder