Kendimi bildim bileli bu
ülkede bir ezberci öğretim söylemi olmuştur. Okumuşundan okumamışına her
insanın ağzında, ezberci öğretimin ne beter bir şey olduğu vardır. Serzenişte
bulunanların içerisinde eğitimcilerin olması da oldukça ironik bir durumdur.
Madem yakınacaksanız,
ezberci olmayın efendim! Yok! Yeni gelin gibi “hem ağlarım hem giderim”.
Bir saptamam vardır; millet
olarak kulaktan dolma sözlere çok fazla itibar ederiz. Hayır, duyan da çok iyi
birer dinleyici olduğumuzu düşünür ama o da yok. Saflığımızdan, iyi
niyetimizden, her söze inanıyor olduğumuzdan mı yoksa bilimsel düşünce
yapımızın eksik olduğundan mıdır bilinmez ama araştırmayı, kanıt aramayı,
dayanaklara bakmayı, referansları pek sevmediğimiz kesin!
Her insanın bir akıl süzgeci
vardır ama eğitimciler de dâhil olmak üzere bu süzgecin gözeneklerinden ben bile geçerim. Her şey kabulümüzdür.
“Gel, ne olursan ol gel.” Her
ne kadar Mevlevilik kültürümüzün içerisinde değerli bir taş gibi parlamaktaysa
da onu da okuduğumuzla değil duyduğumuzla biliriz.
İşin kötü tarafı,
duyduğumuza öyle inanırız, kendimizi öyle ikna ederiz ki daha sonraları
duyduklarımız bizim söylemimiz ve düsturumuz olur, sonuna kadar da lafımızın
arkasından gideriz!
“Pilavdan dönenin kaşığı
kırılsın.”
En dayanaksız ve kulaktan
dolma konularda yaklaşım böyle olursa, biraz bildiğimiz ya da hasbelkader üç
beş satır okuduğumuz konuyla ilgili tavrımızı siz düşünün artık. Karşımıza
çıkan ve söylemimize ters yaklaşanın “Vay hâline!”
Hayatımız ezbere…
Ezber öğrenme kavramına kısa
da olsa biraz yakından bakalım: Beyin öğrenme olayında tekrarı ister ve
“sever”. Bu da bir anlamda ezber olur. Biliyorum kulağa hoş gelmiyor ama
maalesef durum bu!
Bu
arada “ezbere” ile “ezber etmenin” aynı anlama gelmediğini fark etmiş
olmalısınız.
Tabiri
caizse kuru kuruya ezber sevimsiz olduğu için onun yerine farklı yöntem ve
tekniklerle öğrenme, daha zevkli ve istendik hâle getirilebilir.
Ezberlense
de ezberlenmese de alınan bilgi, mutlaka yapılandırılmalı ve kalıcı hâle
getirilmelidir. İşte bu süreç içerisinde sadece ezber değil, çeşitli yollardan
bilgi alınmalı ve işlenmelidir. Bu anlamda görsel, işitsel, dokunsal ya da
drama gibi çalışmalar, edinilen bilginin kalıcı olmasına etki edecektir.
Öyle ya da böyle kendini
inandırmış bir insana bildiklerini sorgulatmak, bir anlamda onu tekrar başa
döndürmek zordur ama Türk insanı için bu, neredeyse imkânsızdır. Zaten güç bela
edinilmiş deneyim veya bilgiden vazgeçmek kolay değildir. Hele de öğrenmeye bu
kadar aç bir milletseniz!
Kısaca her türlü zorluğu
göze almış öyle ya da böyle “ezberlemiş” insanın ezberi bozulmaz. Bunun nedeni
de, bilimsel düşünce yapısından uzaklaştığımız, bilerek veya bilmeyerek daha
dogmatik “ezberci” bir anlayışla yetiştirildiğimiz olabilir mi acaba?
Şu deyimlere bir göz atalım…
Bizim
zamanımızda…
“Biz
böyle öğrendik.” ya da “Bize böyle öğrettiler.”
Eski
köye yeni âdet.
İcat
çıkarma!
Öğrenme kültürümüze bakar
mısınız lütfen?..
Bazen bildiklerini unutarak
başlamak gerekir. İşte ezberi bozmak, yeniden öğrenmeye ve denemeye hazır
olmak, değişimin de en önemli koşuludur.
Her sektörde her insan için
zamanla bakar kör olma durumu veya mesleki deformasyon söz konusudur. Eğitim
alanında da yıllarca belirlediği yöntem ve tekniklerle ders anlatan, buna
alışmış, kendini bu anlamda güvende hisseden öğretmene süreçlerini sorgulatmak
hiç de kolay değildir.
Sözün bittiği yere geldik.
Ezberlemek de zordur ezber bozmak da. Hatta en iyisi hiç ezberlememektir ama o
da olmaz.
Bilgiyi yaşamla
ilişkilendirerek, kullanılabilir ve değiştirilebilir olarak kabul etmek
gerekir. Sadece açık fikirli olmak yetmiyor, açık beyinli de olmak lazım.
Ezberi bozabilen kişi
başarılı, yönetici ise lider olur!
12 Aralık 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder