Dünya nüfusu ve genç insan
sayısı giderek artıyor. Bu anlamda eğitim
modelleri de her geçen gün sorgulanıyor ve yeni yöntemler aranıyor. Ancak hâlen
okul, sınıf ve öğretmenlerin içinde olduğu modeller üzerinde duruluyor. Henüz
daha cesur bir yöntem kabul edilmedi. Yani okul
olmayan ya da öğretmenin rol
almadığı bir seçenek yok.
Daha önceki yazılarımda söz
etmiştim, biz görür müyüz bilmiyorum ancak gelecekte okullar sadece çocukların
sosyalleştikleri programları yürütecek, öğretim
ise okul dışına, sanal dünyaya taşınacak
demiştim. Bunun adımları da atılmaya başlandı. Teknolojinin gelişimine bağlı
olarak bilgiye erişim, kişinin merakına ve bilgi okuryazarlığına göre geçmişe
oranla çok daha kolay hâle geldi. Ürkütücü ama heyecan verici!
Gelişim ne kadar hızlı
olursa olsun psikoloji, pedagoji ve iletişim konusunda eğitim almış “rehber”
olacak insanlara her zaman ihtiyaç olacaktır. Çocukların meraklarını yok
etmeden, onların vizyonunu genişleterek doğru adımları atmalarını sağlayacak,
pozitif yaklaşımları ile onlara yardım ederek yanlarında ilerleyecek birileri
gerekli. Ancak bunun adı veya yapılan işin adı “öğretmenlik” olmayacaktır.
Klasik eğitim modellerinde
bile öğretmenlerin arasında büyük farklar olduğunu biliyoruz. Bunu kimse inkâr
edemez. Biliyor olmakla bildiğini aktarabiliyor olmak farklı şeyler.
Aktarabiliyor olmakla anlaşılabiliyor olmak da farklıdır.
Peki, ya anlaşılabilmek
yeterli mi? Hayır, yeterli değil. Bundan çok daha fazlası gerekir.
Öğretmek istediklerinizi bir
ekran aracılığıyla da rahatlıkla ve birçok yöntemle kitlelere
ulaştırabilirsiniz. Öğrenme bu şekilde de gerçekleşir. Ya öğrenmeyi istemek? Bu
isteği harekete geçirmek, merak uyandırmak?
Amiyane bir söz var, sanırım
tam yeri… “Herkes sakız çiğner ama Fatma gibi patlamaz.” derler.
Bugün ya da yarın, öğrencinin
gözünün içine bakamayan biri
öğretmen olmamalı, ne kendine ne de sorumlu olduğu öğrencilere bu kötülüğü
yapmamalıdır.
Lütfen öğretmenler bana
kızmasın ve biraz daha yukarıdan bakmaya çalışsınlar. Günümüzde, elimden geleni yaptım ve anlattım
söylemleri eskimiştir. Çocuklar çalışmıyor bahanesi de unutulmalıdır. Çalışmıyor olmaları bir gerçek olabilir ama bahane
olamaz.
Aynı zamanda bir yetişkin
olan öğretmen aldığı tüm eğitimlere rağmen öğrencilerin merakını ve öğrenme
isteğini harekete geçiremiyorsa, bir ergenin bunu kendiliğinden başarmasını
beklemek kolaycılık olur. Elbette öğretmenin aile, okul, çevre, eğitim politikaları
gibi unsurlarla desteklenmesi işini kolaylaştırır veya zorlaştırır ama her şeyi
elinden almaz ya da ona sunmaz.
Eğitim öyle hafife alınacak
herhangi bir meslek değildir. Öğretmenlik, başka bir iş kolunda başarılı
olamayan veya başka seçenekleri kalmayanların yöneleceği “iş” olamaz.
Öğretmen, öğrencilerinin
yaşamla yüzleşmelerini, onların sorumluluk almalarını, cesur ve meraklı
olmalarını sağlayabilendir.
Öğretmen, her zaman
öğrencilerinin gözünün içine sevgiyle bakabilendir.
13 Nisan 2015 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder