Heyhat, ne kadar da düşkünüz
rahatımıza! Uzanıp yatıyoruz... Bazen çayır çimende bazen yatak döşekte ama her
zaman ve her yerde, gel keyfim gel.
Makam ve mevki sahibi,
akademik unvanı olan ya da protokol listelerinde yer alan insanlarla ilgili gözlemlerim
olmuştur. Bazılarının bir davette salona girdiğini bile anlamazken, bir kısmının
önden haber göndererek aşırı ilgi beklediğini bilirim. Kültürel, sanatsal veya
sosyal bir gösteriye gider gitmez ön sıralarda kendisine yer ayrılıp
ayrılmadığını kontrol eden de vardır, geçip bir yerlere oturan da… “Kabı boş
olanlar” için önemli olan görmek
değil kendini göstermektir.
Dışarıda veya içeride olsun,
koltuk bazıları tarafından çok sevilir. Uğruna çanta taşınır, şakşakçılık
yapılır, inançlar değiştirilir, değerler yok edilir ve itinayla da vicdanı ikna
edecek geçerli bir mazeret bulunur.
Koltuğu yapan usta bile bu
kadar düşkün değildir koltuğuna. Satın aldıktan sonra onlara büyük değerler
yüklüyor insanlar. Hem de ne değerler… Maddi güçler, yasal güçler, sosyal
güçler, dinî güçler, kaba güçler, cahil güçler…
Mütevazı olan, koltuğun ucunda otururken, en hak etmeyeni içine gömülür meretin. “İşte böyle
oturulur bu koltuğa.” der gibi hatta biraz da nispet yapar gibi! Hazımsızlar koltuğun şeklini almaya
bayılırlar.
“Çingeneye beylik vermişler
önce babasını asmış”. Bu atasözümüzü hiç sevmem ama insanların bakış açısını
iki türlü de göstermek için paylaştım. Burada bile bir yukarıdan bakma, bir küçümseme
var. Ama maalesef böyle işte... Koltuk, bazılarını babalıktan, bazılarını
oğulluktan bile çıkartıyor.
İster büyük şatafatlı olsun, ister daha küçük, yeter ki koltuk olsun!
Kimi yukarılara uzanmak için üstüne basar ve yükselir kimi de arkasına
saklanır. Koltuk, büyüklüğüne
göre toplumda bir “yer kaplar”.
Bazıları küçük olsa da işlevleri büyüktür ve her koltuk işe yarar!
Koltuk çoğu zaman bir sevda
olmuştur insanlar için. Sorumlulukların yerine getirilmesinden çok egoların
şişirildiği büyük ve tek taraflı bir aşktır bu! Bence Allah insanları sınamak
için onlara ego vermiş ama bunu
idrak etmeyi de onlara bırakmıştır. Anlayana…
İnsanlar da kedimiz Paşa
gibi özellikle ruhlarının okşanmasına bayılıyorlar. Doymak bilmeyen bir iştahla
saldırıyorlar çevrelerine. Her yolu mübah görüyor, her şeyi hak görüyorlar
kendilerine. Oturanın egosunu
okşamaya meraklılar oldukça elbette
koltuk da çok değerli oluyor, oturmak için yarış ediliyor.
Oysa “oturmak” da “kalkmak” da
bir kültür meselesidir. Ülke var ki yer yarılsa içine düşülmez, ne hata yapılırsa
yapılsın bedel ödenmez, ülke var ki, koltuksuzun
hatasını bile “koltuk” öder. Değerleri yüksek tutulan bu ülkelerde, koltuk sadece bir oturak ve sembol değil
aynı zamanda onur ve haysiyettir.
Roma İmparatoru Julius
Sezar, Makedonya Kralı Büyük İskender, Hun İmparatoru Atila ve tarihe iz
bırakmış bütün hükümdarların tahtlarının ayakları
halktı! Ancak kudretinin nereden geldiğini unutarak egosuna yenik düşmüş taht düşkünlerinin sonu hep hüsran olmuştur. Oysa koltuk güç, güç
sorumluluk demektir ve sorumluluk bilgelik
gerektirir.
Montaigne ne güzel özetlemiş:
“Dünyanın en yüksek tahtına da çıksak,
yine kendi ......la oturacağız.”
İşte böyle dostlar, biri
size bir koltukta oturmayı teklif ederse, oturmadan önce kendinizle barışın,
kompleksleriniz ve egolarınızdan kurtulun. Tabii başarabilirseniz…
İnsan,
yükselmek için alçalmamalıdır.
26 Şubat 2015 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder