Babam çok muhterem bir
insandı. Onunla hayatı paylaştığımız yıllarda her zaman yaşamla ilgili
değerlendirmelerini bana aktarırdı. Kuru bir nasihatten öte sözleriyle asla bir
zorlaması olmadığı gibi “Bu
anlattıklarımı yaşadıkça görecek ve daha iyi anlayacaksın.” demişti.
Anladım, hem de çok iyi anladım!
Çocukluk yıllarım ve gençlik
yıllarımda hayat şartları bizim için zorlayıcıydı. Paranız olsa bile satın
alacağınız şeyler kısıtlıydı. Babam yaşadığı güçlüğü bize hissettirmemiş, neşesinden
de hiçbir şey kaybetmemişti. Yaşamla dalga geçer ve kazancını paylaşmaktan da
geri durmazdı. Bugün çok daha kolay para kazananların sahtekârlıklarını,
riyakârlıklarını gördükçe yıllar önce emeğiyle kazanan babama çok daha fazla
saygı duyuyorum.
“Oğlum, kazanmak için kimseye yalan
söyleme, doğruluktan şaşma ve kimsenin önünde eğilme.” demişti. Öyle
de yaptım, emeğe her zaman saygı gösterdim, kimsenin emeğini çalmadım ve
saygıyı hak etmeyenlerin önünde eğilmedim.
Osmanlının sıklıkla gündemde
olduğu, anlamsız şeylerin kopyalanmaya çalışıldığı, öte yandan örnek alınması
gerekenlerin görmezden gelindiği günümüzde bir rivayeti paylaşmak isterim.
Yıldırım
Beyazıt’ı esir düşüren Timur, çadırına çağırttığı Beyazıt’ın önünde eğilmesini
sağlamak için çadırın girişini perdelerle alçalttırmış. Ancak Beyazıt, durumu
anlamış ve arkasını dönerek çadıra geri geri girmiş.
Rivayet doğru mudur
bilmiyorum ama yüz yıl önce çok daha derin bir görüş ve değer olduğu ortadadır.
Ne oldu da her geçen gün dünyada
sahtekârlık ve riyakârlık böylesine kabul gördü? Hayatını hiçe sayarak, değerleri korumaya çalışan insanlar görmezden
gelindi!
Doğru
söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış.
Doğru
söyleyenlerin dokuz köyden kovulduktan sonra bir araya
geldikleri bir köy var mıdır?
Mal mülk ve sahte bir itibar
için ruhunu satmamış, hangi makamda olursa olsun, yüceltildikçe mütevazı kalmış,
erdemli insanların bir araya geldiği böyle bir köy istiyorum.
Yüzüne gülüp arkandan
konuşan, emeğini sömürürken, beterin
beteri olduğunu da her fırsatta söyleyecek kadar küstahlaşan, arkadaş bile
olamayıp sana ”dostum” diye hitap edenlerin yaşamadığı bir köy...
Her türlü abartıdan uzak,
emeğin ve üretimin değerli kılındığı, umudun yaşatıldığı ve samimi bir sevgi
ile hoşgörünün egemen olduğu, saygılı insanların köyü…
İnsanca yaşamak ve insanca
ölmek için…
Ömer Orhan
Ömer Orhan
Elinize sağlık, dokunmak istediğiniz yerlerden ses getirme alışkanlığınız devam ediyor
YanıtlaSil