Türkiye’de özel okulların
oranı %3 olarak bilinmektedir. Genelde, bu oran bile oranından büyük
tartışmalara konu olmuştur. Özel okulların öğrenci alım süreçleri,
uyguladıkları programlar, olanakları, eğitim ücretleri ve bursları, kamuoyunda
konuşulmuş ancak başarıları her zaman genel başarı içerisinde gösterilmiştir.
Ayrıca, devletin üzerindeki eğitim yükünü sırtlanmaya çalıştıkları da çoğu
zaman unutulmuş veya pek önemsenmemiştir.
Yabancı okullar ile birkaç
vakıf okulunun dışında yok denecek kadar az olan özel okulların sayısı, 1980
sonrasında artmıştır. Her zaman kendilerini anlatmak ve birilerini ikna etmek
zorunda kalan okullar, bu oransal azlıkları yüzünden de genelde öteki olarak
görülmüştür.
Oysa tamamıyla “Millî Eğitim
Sistemi” içerisinde yer alan bu okulların, eğitimin kalitesini yükselterek,
başarılı olmaktan başka amaçları olmamıştır. Eğitimin kalitesini arttırmak ise
dünyanın her yerinde pahalıya mal olmaktadır.
Bir yandan özel okul
sayıları artarken diğer yandan da sürekli değişen eğitim sistemleri ile
birlikte yükseköğretime giriş, öncelikli hedef olarak görülmeye başlanmıştır. “Kapağı
üniversiteye atmak” deyimi bile bir şekilde dilimize yerleşmiştir. Toplumun
ihtiyaçları doğrultusunda insan yetiştirmek yerine, kontrolsüz olarak bir
üniversiteye girme telaşı tüm benlikleri sarmıştır. Bu kadar arz olursa elbette
bunu karşılamak isteyecek birileri de olacaktır. İşte tam bu noktada
dershaneler Türkiye’nin gündemine yerleşmiştir.
Öyledir, böyledir,
gereklidir, gereksizdir derken yaklaşık 25 yılda ülkenin her köşesinde 4.000’e
yakın dershane açılmış, bugün 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası’nda yapılan
değişiklikle dershanelerin kapatılması gündeme gelmiştir. Ancak diğer yandan da
dershanelerin okula dönüşebileceğinin önü açılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı
yaptığı ve yapacağı düzenlemelerle bu uygulama için kolaylıklar sağlamaya
çalışmaktadır. Bundan sonra dershaneler yerine her yerde küçük küçük okullar
olacak ve böylece özel okul oranının %20’lere veya daha yukarılara çıkarılması
sağlanacaktır. En azından şimdilik planlanan bu…
Dershanelerin okula dönüşümü
için standartlar ve şartlar belirli bir süre için hafifletilecekmiş gibi anlaşılmaktadır.
Bu şekilde dershaneler de 4 yıl sonra başka bir binaya geçmek koşuluyla ve
alacakları teşviklerle hâlihazırda bulundukları binalarda sadece bir kademe
için öğretime başlayabilecek gibi görünüyorlar.
Buraya kadar anlaşılabilir
gibi görünen yeni uygulama oldukça fazla soruyu da beraberinde getiriyor.
Şartları uygun olmayan, okul olmaktan çok uzak binalarda, eğitim öğretime
başlanacak olunursa, buralarda eğitim alacak çocuklar ve gençlerin 3-4 yılı ne
olacak?
Bu çalışmalar sonucunda
rekabet ortamının yaratılacağı, bunun da kaliteyi arttıracağı düşünülmektedir. Teorik
olarak gerçekleşebilecek gibi görünen bu durumda eğitimin kalitesini arttırmak
için başlatılan süreçler maalesef tersine de dönebilir.
Yüksek rekabet ve hırs,
eğitimde çok iyi yönetilmesi gereken sorumlulukları ve süreçleri de beraberinde
getirir. Oysa eğitim öğretimde, rekabetten çok, özellikle paylaşıma ihtiyaç duyulmaktadır.
Umarım eğitim işine girenler, bu işi sadece bir işletmeci bakış açısıyla ele
almazlar.
31 Mayıs 2014 - www.egitimajansi.com
Ömer ORHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder