Eğitim, insan hayatında önemli
bir yere sahiptir. Kimi zaman görmezden gelinse de eğitimin sonuçları, bireysel
ya da toplumsal yaşamda kendini çeşitli şekillerde hissettirir.
İnsanların biyolojik ve ruhsal
yapısı, çevresel faktörler ve aile terbiyesinin durumuna göre hislerin gelişiminde eğitime ihtiyaç
duyulur.
Potansiyel olarak insan
doğasında duygular paketlenmiştir. Bizler sadece hangi pakette ne olduğunu
keşfeder ve yaşantılarımızla pekiştiririz. Örneğin, korkuyu öğrendiğimiz gibi
sevgiyi de öğrenebiliriz. Gerçi korkuyu öğretenler sevgiyi öğretmek için aynı
azmi göstermezler ya neyse…
Toplumun temel yapısı,
alışkanlıkları, eğitim durumu ile aldığı eğitimden ne anladığı ve anladığını
nasıl aktardığını kapsayan sevgi gerçeklerimiz.
Babası oğluna bir kez bile onu
sevdiğini söylemezse, çocuk ileride eşine onu sevdiğini söyler mi? Allah
muhafaza…
Ataerkil bir toplumda
özellikle babalar, “çocuklar sevilmez, şımarır” bilinci ile yetiştirilmişse,
sevgi bir yerlere sıkışıp kalır ki çıksa bile samimi olmadığı görülür.
At üstünde ok atan, savaşlarda
zaferlerden zaferlere koşan sert ve mert bir atanın torunu sevgisini belli eder
mi? Hiç olur mu öyle şey?..
Olur. Ancak görmek isteyenlerin
önce “atlarından inmeleri” ve dikkatli
bakmaları gerekir!
Kendi karnını doyurmadan önce,
sahiplendiği hayvanlarını besleyen, sert rüzgârların soğuktan kavurduğu
bozkırda gözlerini güçlükle açarken sevgiyle bakabilen insanların torunları
mıyız?
Şiddetin, zayıfların yöntemi
olarak algılanarak tercih edilmediği, sevginin içten ama abartmadan
paylaşıldığı bir anlayıştan sevgisizlik çıkmaz.
Sevgi bulaşıcıdır, bu nedenle
bol bol da bulaştırmak gerekir.
“Sevgi tohumu” ekilen
ülkelerde huzur, empati, mutluluk ve medeniyet yeşerir. Bu “tohum”; sıcakkanlı,
misafirperver Anadolu insanının hiç de yabancı olmadığı ve sahip olduğu
kültürde mevcuttur. Ne var ki farklılıkları bir renk olarak değil de potansiyel
tehlike veya “öteki” olarak gören bir anlayışın tohumları ile alınacak ürün
bellidir. Belki de nifak, kullanılan bu tohum için en doğru sözcüktür.
Bir toplumda sevgi ile
beslenen insanlar yaratabileceğiniz gibi karamsarlık, şiddet ve korkudan
beslenen insanlar da yaratabilirsiniz. Sevgisizlik; şüpheyi, korkuyu,
hırçınlığı, şiddeti, yalnızlığı beraberinde getirir ki bu, lezzetsiz bir
yemekten farksızdır.
Sevgi;
Enerjidir…
Paylaşmaktır…
Dinlemek ve anlamaya
çalışmaktır…
Affetmek ve uzlaşmaktır…
Sevgi katalizördür…
Hayattır…
Güneş gibi sıcak ve aydınlıktır.
Sevgisizliğin dini, dili, ırkı
ve mezhebi olmadığı gibi toplumun her kesiminde ve mevkiinde sevgisiz insanlara
rastlamak mümkündür. Bu durum bir yere kadar tolere edilebilir olsa da en
kötüsü öğretmenlerin sevgisiz
olmasıdır. İşte bunun telafisi yoktur.
Sonuçta bugün toplumun önüne
çıkan ve yaklaşımlarıyla sevgisiz olduklarını gösteren insanların okul
dönemlerinde sevgiden uzak eğitim aldıkları tartışmasız bir gerçektir.
Hayatında sürekli azar
işitmiş, neredeyse tek bir aferin duymamış, boyun eğmeyi ve itaati öğrenmiş,
sanatın yanına bile yaklaşmamış, hiç sevgilisi olmamış hatta bir evcil hayvan
bile beslememiş birinden nasıl sevgi beklersiniz?..
Hayat sevgiyle güzelleşir.
Sevgi, yaşantılarımıza lezzet kattığı gibi zorunluluklarımızı da
keyfe dönüştürür.
Okullarda programların
yetiştirilmesi ve sınav başarma telaşından önce sevgi ve saygının kalıcı
kılınması gerekir. Eğer sadece sınav başarmak için sevgiden fedakârlık edilirse
akademik, toplumsal, siyasi kariyerleri çok “güçlü” ancak insanlıkları beş para
etmez bir toplum yaratmış olursunuz.
Sevgiyle kalın…
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder