“Kafalar”
yenilenmedikçe yeni yıl, yeni durum, yeni dönemlerin anlamı yok.
Kafa
yenilenir mi?
Bu
iş oto sanayide parça değişimi olsa
kolay, at eskisini, tak yenisini.
Zor
iştir kafayı yenilemek ama söylem olarak herkes yeniliğe açık. Gerçi daha
ağızdan çıkmadan kabul etmiş görünenler
olsa da sonuç çoğu zaman hayal kırıklığı.
Özellikle
medeni olarak gelişmemiş milletlerde bu anlamda önemli olan “görüntü”
vermektir. Maksat, dostlar alışverişte görsün
diye her türlü görüntü de itina ile
verilir.
Bu
kadar lafın eğitimle ne ilgisi var diye düşünenler bir kez daha düşünsünler.
Eski
sözcüğünün yıl/yaş olarak altını çizerek bir parantez açıyorum.
Düşünün
ki eski kafalardan eğitim almışsınız, sizin kafa da görece olarak zaten eski,
belleğiniz mazi ile doldurulmuş. Eliniz, ayağınız ve aklınız neredeyse istemsiz
hep aynı yere giderken yeniliklere şüphe ile bakarsınız. Özellikle de işleri
zorlaştıracağını düşündüğünüz yeniliklere!
Kimse
kızmasın ama insanların yeniliklere bakışı işine geldiği gibi. Okullarda da
durum pek farklı değil. Müdürü, zümre başkanı, öğretmeni hep aynı…
Öğrencilerine
her zaman araştırma yapmalarını öğütlerken, kendileri çoğunlukla sadece alışkın
oldukları yöntem ve teknikleri kullanmıyor mu?
Öğretimi
önde tutarak eğitimi geride bıraktığı yani ne yaptığını, neden yaptığını
unuttuğu olmuyor mu?
Bir
tarafta bu yaklaşım diğer tarafta da ne görse “üzerine atlayan” bir anlayış var.
Ne o ne öbürü, hem o hem öbürü durumu!
Yeniliğe
açık ama sorgulamayı ihmal etmeyen anlayış… Bu anlamda öğretmenler sadece “bilgi
depoları” olmamalıdır!
Günümüzde
ve yarınlarımızda öğretmenlerin öğrenciler için referans, kolay ulaşılabilir,
diyalog kurulabilir ve entelektüel olmaları zorunludur.
Öğretmenler, bir taraftan “yenilik avcısı” olurken, diğer taraftan işe yaramayacağı düşünülen ya da koşullara göre hazır olunmayan yenilikleri ayrıştıracak birikime
sahip olmaları gerekiyor.
Yenilikçi
olmayan bir zihin yapısı, nasıl olur da geleceğin insanlarını yetiştirebilir
ki?
Alâeddin’in
sihirli lambası değil ki okşadıkça
lambadan çıkan cine sipariş et de gerçekleşsin.
Geleceğin
insanını eğitmek için uygulamalara yakından ve samimiyetle bakmak lazım.
Buna
belki de en güzel örnek, okuma yazma öğretilmesindeki farklı yöntemlerdir. İlkokullarda
yazma çalışmalarına ülkemizde el
yazısıyla, Finlandiya’da ise klavyeden
başlanıyor olması sizce nasıl değerlendirilmeli?
Güzel
yazının nasıl yazılabileceği ki bu da artık görecedir. Yani kaligrafik yazının
ortaçağda ve arabesk veya oryantalist anlayışla kabul gördüğü kadar günümüzde beğenilmediği
de kesindir, öğretilebilir ama zorunlu tutulamaz. El yazısının henüz motor kasları
gelişmemiş çocukların yazı yazmasına ket vuracağı unutulmamalıdır.
Bir
taraftan asrın projesi tabletle eğitim derken diğer taraftan el yazısı
dayatması?
Yenilikçi
olmak, insanın “kabının ve kabulünün” büyüklüğü ile de doğru orantılıdır.
Kimisi okul binasını boyatarak, kimisi spor salonu yaptırarak, kimisi de farklılaştırılmış
öğretim üzerinde uğraşarak yeniliği gerçekleştirmeye çalışır.
En yeni sıra veya sandalyede oturarak en eski fikirleri ezberlemeye
çalışmaktansa, en eski sıralarda oturarak en yeni fikirleri inceleyen anlayış
çok daha değerlidir.
Eğitimin
vazgeçilmez duygusu merak ve yenilikçiliktir.
Eğitim
sistemimizde körü körüne eskiye bağlı
kalmayacak ve her yeniliğe de kendini kaptırmayacak
yönetim liderleri ve öğretmenlere sahip çıkmak, bunları çoğaltmak gerekiyor.
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder