26 Mart 2016 Cumartesi

“Değerler” eğitimi becerisi!




Eğitim sistemi ile ilgili çalışmalar, pirincin taşını ayıklamak gibi… Ne var ki bizim pirinç biraz fazla taşlı ve ayıklamakla bitmiyor. O yüzden henüz pilava geçemedik!

Bozuk saat bile, günde bir kere doğruyu gösterirken yap-boz oyununa dönmüş bir sistemin içinde debeleniyoruz.

Bir şeyler yapmak için niyet olduğuna şüphe yok; ancak herkes bildiği türküyü söylüyor. Bu işler de türkü söylemekle hallolmuyor.

Mesela kâğıt üzerinde ve kocaman laflarla “değerler eğitimi veriyoruz” demekle değerler gelişmiyor.

Değerlerimizde ne vardı da geliştirilmeye ihtiyaç hissedildi? Eğitim sistemi değersizlikler üzerine mi kuruluydu da bilmiyorduk! Allah korumuş! Demek ki şansa yetişmişiz

Şansa mansa ama yetişen yetişmiş, kendini yetiştirmiş. Aklını da, ruhunu da, vicdanını da, değerlerini de geliştirmiş. Vatana ve millete hayırlı işler yapmış. Ancak kimisi yaptığı onca işe rağmen beğenilmemiş, itilmiş, örselenmiş, karalanmış, linç edilmiş. Çok değerli işler yapmış olmasına rağmen değersiz görülmüş. 

Neymiş bu değer, nasıl bir şeymiş? Herkese göre farklı mıymış? Nasıl kazandırılırmış, kim kazandırırmış? İleride “bozdurunca” para eder miymiş?

Her zaman en kolay şey ahkâm kesmek! Bilimden anlamayan bilimden, sanattan anlamayan sanattan, ahlaklı olmayan da ahlaktan konuşabildiğine göre affınıza sığınarak bunca yıllık eğitimle ilgilenen bir insan olarak ben de biraz “keseyim”… 

Bunun bir okulu olmayacağı gibi dersi de olmaz. Aslına bakacak olursanız özellikle bugünlerde her şeyin bir oluru var gibi gösterilse de, doğrusu bu olmaz.

En masum yerler olan eğitim kurumları ile sosyal yardım kurumlarında bırakın eğitimi bir kenara, çocuklar şiddete, tacize ve tecavüze maruz kalıyorsa ve bunları da sözde eğitimci veya seçilerek alınanlar yapıyorsa, hangi değerler eğitimi beyim! Biraz vicdan, biraz edep yahu!

Bir taraftan genç nüfusa sahip olmakla övünürken, diğer taraftan bir anlamda onları kaderlerine terk ettik. Kendi yollarını bulanları kutlarken, bunu tümden başarı olarak niteleyerek onlarla gurur duyduk. Peki ya yolunu bulamayanlar? Ya buna fırsat bile bulamayanlar? Onlar için ne yaptık, ne kadar yaptık?

Biz daha öz disiplinle baskıcı disiplini birbirinden ayırt edemezken, dinî öğretimin başka, ahlak eğitiminin başka bir şey olduğunu göremezken, bir yandan bilimsel düşünce yapısından uzaklaşırken, diğer yandan çocuklara tablet, İnternet, akıllı falan filanlar vererek geleceğin insanını yetiştirdiğimizi nasıl düşünürüz? Bu ne ironik bir durumdur!

İnsanların en çok televizyon izledikleri zaman dilimlerinde aptal saptal yayınlarla insanları uyuştururken, gecenin en kör saatlerine eğitim programları yerleştirilmesi ne kadar samimi olunduğunu da göstermiyor mu? Neymiş efendim reyting almazmış. Alır efendim alır, siz nasıl milleti uyutacak programları kurgulayabiliyorsanız, eğitimi, medeniyeti ve ahlakı önde tutan programlar da yapabilirsiniz. Size güveniyoruz, bir yolunu bulursunuz!

Söylemler boyumuzdan büyük, idealler sınır tanımıyor ama yalan o kadar kanıksanmış ki doğru söyleyenler, söylemekten çekinir olmuş. Haksızlığa maruz kalan kendini anlatma telaşına düşerken iftira edenin “becerisine”, kenardan izlemesine izin verilmiş. Ne yazık ki artık becerinin de becerenin de tanımı değişmiş.

Bütün bir ülkeyi laboratuvar, insanlarını da birer denek olarak görmekten vazgeçmezsek övündüğümüz genç kuşaklarımızı deney için heba edeceğiz.

Pilava düşkün bir milletiz de pirinçten olması gerekmez, bulguru da severiz yeter ki taşsız olsun.


Ömer Orhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder