İlk
görüşte aşka inanır mısınız?
Peki,
ilk dinleyişte, okuyuşta öğrenmeye inanır mısınız?
Mümkün
mü?
Kesinlikle
mümkün… Ancak “her ikisini” de kalıcı kılmak için arada bir pekiştirmek gerekir.
İlk
refleks, hormonlarla ve duygularla ilgili olsa da sonrasında mantık ve akıl
devreye sokularak bu süreçler yönetilmelidir.
Öğrenmenin
dört evrede (bilinçsiz-yetersizlik, bilinçli-yetersizlik, bilinçli-yeterlilik,
bilinçsiz (bilinç dışı)-yeterlilik) gerçekleştiği bilinse de, ben biraz daha
farklı bir değerlendirmek istiyorum.
Aklın
devrede olduğu süreçlere baktığımda,
uygun ortam ve zihin yapısı ile öğrenmenin
birinci evresi gerçekleşir. Beyin yeni gelen bilgiyi yerleştirirken de yaşamla
örtüşenleri deneyimlerimizin yanına kaldırır.
İkinci
evrede ise bilginin kullanımı var.
Kullanım bazen zorunlu nedenlerle bazen de istekle olur. İstekli olduğunda
nöronlar daha hızlı ve keyifle bilgiyi taşırken, zorunluluk durumunda elbette
bu işi biraz daha “keyifsiz” yapar. Ancak her iki şekilde de bilgi
kullanıldıkça veya tekrar edildikçe hafızaya yerleştirilir.
Bana
göre insan söylendiği kadar “akıllı” olmadığı gibi öyle bir kerede de öğrenmesi kolay değildir. Öğrendiklerini kalıcı hâle
getirmesi için tekrar etmesi gerekir.
Hiçbir
şey öğrenmediğinden şikâyet edilen çocuğun sevdiği alanlarda ne kadar başarılı
olduğunu sıklıkla duyarız.
İlgi
ve merak meselesi…
Öğrenme
süreçlerinde, belki de en önemli yeri tutar merak... Onunla her şey daha kolay:
İlgisi yüksek olanı kapıdan kovsanız, bacadan girer, ışığını söndürseniz yorgan
altında çalışır.
Öğrenmek,
bilen ve azimli olan için daha kolaydır.
Empati
yapabilen öğretmenleri tenzih ederek, formasyonu eksik bazı hocaların
söylemlerine bayılıyorum!
- “Aslında sınav
çok kolaydı, ben 15 dakikada yaptım,
çocuklar yapamamış, anlayamadım.”
Hocayı
kutlayalım!
Marifet
iltifata tabidir…
- Aman hocam, bir de öğrenciler
başarılı olursa tamamdır. Senin kadar hızlı olmalarına gerek yok, onlar bir
saatte de yapsalar olur. Haydi gayret!
- Yok yok bu çocuklarda “beyin” yok!
Ne
saptama ama!
Şimdi
efendim öğrenmenin beyinle ilgili olduğunu biliyoruz ama tıp dünyası seferber
olsa da beyni henüz tam anlamıyla çözümlemiş değiliz. Sağ ve sol lobu hemen
hemen herkes biliyor olsa da frontal lobu, nöron sinir sistemini, sinapslar
aracılığıyla haberleşerek iş gördüğünü sadece okuyanlarımız biliyor.
Bu
lobların yerine başka loblarını kullanmaya çalışanların çabası da nafile. Henüz
oraya nöronlar için sinir hattı çekilmedi.
Neyse
efendim, beynimizin ön bölgesinde bulunan prefrontal lob (prefrontal korteks) kısa süreli belleğimizdir. Aynı otel
lobisi gibi… Neredeyse bütün yönetim, yönlendirme buradan gerçekleştirilir. Ancak
arşiv burası değildir.
Öğrenmenin
kalıcı olabilmesi için çeşitli yöntemlerle tekrar edilmesi gerekir. Böylece beynin farklı bölümlerine taşınan
bilginin, çağırıldığında getirilmesi mümkün olur. Yani herhangi bir konuyu
dinleyerek de öğrenebilirsiniz ama belirli bir zaman sonra kaybolacaktır. Aynı
konuyu görür, yazar, tadarsanız veya ona dokunursanız beynin farklı bölümlerine
de taşınacağı için daha uzun süre saklanacaktır.
Kısacası
bilgilerimizin “tazeliği” ve saklama süreleri, saklama koşullarına bağlıdır. Edinilen bilgiler
örtüştürülmediği/pekiştirilmediği sürece unutulmaya mahkûmdur.
Son
kullanma tarihi geçmeden, beyinlerin doğru
kullanılması dileklerimle…
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder