Yıl
2001. Müdür yardımcısı olarak görev yaptığım okul Teşvikiye’nin göbeğinde. Son
sınıfta okuyan öğrencilerimin her öğlen tatilinde gözü de aklı da dışarıda.
Bir
gün çocuklarımdan biri:
“Hocam,
bu öğlen tatilinde dışarıdan yemek yememize izin verir misiniz?” dedi.
“Çocuklar,
insan doyduktan sonra gözü şatafatlı şeyler aramaz. Bu nedenle siz şimdi
kantinden tostunuzu yiyin, bakın göreceksiniz 10 dakika sonra dışarı çıkmak
istemeyeceksiniz.” dedim.
Öğrenciler
bu yanıta gülümseyerek ve felsefe yaptığımı söyleyerek kantinin yolunu tuttular.
Gerçekten
de öyle değil midir? Açken alışverişe çıktığınızda ne görürseniz almak
istemiyor musunuz?
İnsanlar,
genellikle hayat boyu maddi güçlerinin sınırında veya biraz üstünde “şeyler” arar dururlar.
“Ah
bir arabam olsa, ayaklarımı yerden kesse yeter.” diyen kişinin arabasına ilk
kez bindikten en fazla bir hafta sonra çoktan “ayakları yerden kesilmiş” olur.
Artık bir model üstü ve özelliği olanı nasıl elde edeceğinin yollarını arar
durur.
Uzun
süre işsiz kalan birinin işe girdikten en fazla bir ay sonra işi beğenmeyişi,
yönetici olma hayaliyle yanıp tutuşan bir başkasının da atandıktan sonra gözünü
daha yukarıya dikmesi hep aynı ve sona ermeyecek duygudur.
Araba,
elektronik eşya, giysi gibi eşyalar konusunda gözü doymayan insanlar olduğu
gibi arkadaş hatta sevgili konusunda da sahip olduktan sonra başkasını
arayanlar da vardır.
Bu
sadece bu devre ait bir şey değildir. Kapitalizmin tohumları, insanlarda çok
güzel yeşermiştir. Nadasa bile gerek yok... Üzerimize ne ekilirse ürün
veriyoruz.
Ne
var ki geçmişte bu kadar çeşitlilik olmadığı için elbette elinde bulunana sahip
çıkma, değer bilme daha fazlaydı. Bugün ise dünyanın büyük bölümü kullan at
dönemini yaşıyor.
Sevgisizlikten
şikâyet ederken, ilişkilerimizi bile tüketip atıyor, sonra yine aranıp
duruyoruz.
Hemen
hemen herkeste bir telaş; hazır ve paketlenmiş veya sulandırmaya hazır hâlde
likit mutluluk öbekleri aranıyor.
Ara
ki bulasın…
Yaşamın
tüm dağınıklığının içinde mutlulukları görmeyi ve almayı bilmek gerekir. Hiç
kimse ama hiç kimse hayatı boyunca bütün
mutlulukları yaşayacağı bir anı beklememelidir. Böyle bir an asla gelmez.
Hayat, tüm mutlulukları küçümsemeden tek tek görme ve toplama becerisi
gerektirir.
Ne
kadar becerikli olursanız olun, şartların sizi zorladığı ve fırsat vermediği
zamanlar da olacaktır. Duvarların üstünüze geldiği, avazınız çıktığı kadar
bağırırken sesinizin çıkmadığı karabasanlarınız da…
Dünyanın
en “önemli” ya da en zengin insanı…
Altın
kâseden su içen adam…
Kim
olursan ol fark etmez, herkese en çok huzur lazımdır…
Hırslarından
arınmak, kendiyle sonra da diğer insanlarla barışık olmak. İşte bütün mesele
bu!
Arayanlara
duyurulur.
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder