Öğrenci olmak ilk çağda da zordu…
Bir elinizde çekiç, bir elinizde keski yazdığınızı düşünsenize… Veliler
en çok neden şikâyetçi olurdu acaba? Kayaların büyüklüğünden mi, çekiçlerin
ağırlığından mı, yoksa çocukların
çekiçleri ellerine vurup yaralanmalarından mı? Hata yapınca silgi de yok…
-
Bizim öğretmen granit kaya üzerine bir ödev
vermiş, babası ile uğraştılar yine de bitmedi.
-
Olsun komşum, böyle çalışırsa, ileride kralın
mezarının yazılarını yazar.
-
Yazmasına yazar da benimki hayvan resimlerini
çizemiyor, ne yapsak bilemiyorum.
-
Sorma, bizimki de geçen gün geyiğin
boynuzları eksik kazımış, öğretmen azarlamış.
Düşünsenize belli bir okul
da yok. Her yer okul… O kaya senin, bu kaya benim.
Kışın mağaralarda, maaile eğitime devam… Yazın çayır çimen…
Yaz okulunda, ok atma, takı gibi dersler de var. İleri sınıflarda ek olarak
kesici alet imalatına giriş dersleri de veriliyor olmalı.
Çocuklara nasihatler de var
elbette… Aman çocuğum iyi çalış ki av resimlerimizi sen yap. Geçen sene av kötü
geçmişti bu sene şöyle görkemli bir iş çıkart ki tanrıları memnun edelim. Aman
evladım baban gibi otlara yatıp zamanını boşa geçirme emi! Tanrılar bileğine güç versin.
Okul kıyafeti diye bir şey
yok o çağda, henüz tekstil sektörü
gelişmemiş. Mahallî okullar var, yani servis sorunu da yok.
Aman çocuğumun mağarada eli
islenmiş, bugün kapkara geldi gibi şeyler de sorun edilmiyor. Hijyen hak götüre.
Hiç durmamış bu eğitim
öğretim işleri, geliştikçe gelişmiş. Bence ilk olarak Sümerler işin tadını
kaçırmış. Yazıyı kullandıkları yetmiyor gibi bir de kil tabletleri üretmiş ve
kullanmışlar. Önceki devir insanları bu geçişe amma da imrenmiştir.
-
Bizim zamanımızda koca koca kayalara bilek
gücüyle kazırdık, şu hâle bak, toprak üstüne çalıyla bile kazınabiliyor. Ne
buluş ama!
Yazmak kolaylaşınca
insanoğlu daha çok içini döker olmuş. Aklına gelenleri hatta daha fazlasını
yazmış. Onlar yazdıkça bize de o günlere ait daha çok bilgi kalmış elbette.
Sümerlerde medeniyet var, şehirler kurulmuş, evler, tapınaklar inşa edilmiş.
Hatta okullar bile var. O kadar ki öğretmenlerin olduğu, bazı çocukların
tembellik ettiği, zenginlerin özel ders için hoca tuttukları ve öğretmenlerin o
devirde de az para kazandıklarını, o kil tabletlerden öğreniyoruz.
Sorunlar da var ama…
-
Oğlum yazsana!
-
Tabletim kurumuş yazamıyorum.
-
Olsun sen kazı, olduğu kadar artık…
Elbette tabletini, çivisini
evde unutan o dönemde de var. Kandilin yağı bittiği için ödevini yapamayan ve
ertesi gün azar işiterek kulakları çekilenler de olmuş.
Anlayacağınız her çağda
eğitim öğretim işleri zormuş. Öğrenme isteği çocuktan gelince işler yolunda
gitmiş ama bu ebeveynler tarafından yapıldığında aynı başarı elde
edilememiştir.
Bu çağda, bu kadar caydırıcı
ve dikkat dağıtıcı ile birlikte hangi öğretim programı ve öğretim yöntemleri
daha çok başarı getirir? Gelişmiş toplumlar bu konuda daha gerçekçi yaklaşımlar
gösterirken, gelişmekte olan toplumların kafası karışık. Biraz ondan biraz
bundan, o ülkeden, bu ülkeden iyi örneklere atlayarak “ortaya karışık” program
ve öğretim yöntemleri ile eğitim öğretim yapmaya çalışılıyor.
Şu an kendinizi ortaokul ya
da lise öğrencilerinin yerine koyun ve düşünün. Bir sürü detayı
öğrenmek/ezberlemek zorundasınız.
Neden? Bunları öğrenmeyi çok
mu istiyorsunuz? Bu konuda fikriniz alındı mı?
Yaşamla ilişkilendirilmemiş
bilgileri, kuru kuruya istif etmeye çalışmak!
Deneysel çalışmalar ve
dilediğinizce araştırma yapma şansınız var mı? Neden yok? Zaman mı yok? Neden?
Program mı yetişecek? Ne için?
Şu anki eğitim öğretim
sisteminde kendimizi kandırıyoruz. Çocuklar, sınıfları ilerledikçe öğrenmek
istedikleri için değil, sistemin parçası olarak sistemi işletmek için okuyorlar.
Sınavlar yaparak onların performanslarını ölçtüğümüzü de ayan beyan ortaya
koyunca iş bitiyor sanıyoruz.
Başarılıyız, bakın ne kadar
çok başaran öğrencimiz var.
Ama neyi başaran? Sadece
sınavları mı?
Bir lise öğrencisinin
öğrenme isteği ile yanıp tutuşup çok başarılı olduğunu düşünen var mı? Akademik
olarak beklendik başarıyı gösteren bir öğrencinin bu sistem içerisinde nasıl
motive olduğunu bunu yapan bilir ancak. Peki, ya motive olamayanlar? Sadece sınıf
geçmek için okula gidip gelmeler… Kolaylaştırılmış sınıf geçme sistemleri ile
okuldan giderek uzaklaşma…
Hadi
bir cesaret! Gelin şu not
olayını tamamen ortadan kaldıralım ve öğrencilerin öğrenme isteğini,
öğretmenlerin öğretme isteğini ve programlarımızın ne denli gerçekçi
olduğunu görelim!
Var mısınız?
1 Haziran 2015 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder