Yaşam herkese aynı
olanakları sunmasa da kimileri yaşamak için kimileri de çalışmak için yaşar.
Sanayi, finans, işletme,
hukuk, sanat ve spor gibi hayatın her alanında karşımıza çıkan geniş bir spektrumdur
iş hayatı. İş hayatında uzmanlaşmak ve yükselmek ise insanlar için çoğu zaman motivasyon
unsuru olmuştur.
Başlangıçta, insanoğlu doğayla
mücadele ederek, hayatta kalabilmek için bilgi ve deneyimlerini geliştirerek
uzmanlaşmıştır. Bu süreçlerde insanlar yetenekli ve başarılı oldukları hatta
mutlu oldukları alanlara yönelmişlerdir. Bunun için ne bir sınav ne de bir
mülakat yapılmıştır. İş hayatındaki gelişim, insanların temel ihtiyaçlarına
bağlı olarak sağlanmıştır. Tarım, hayvancılık, dokumacılık,
dökümcülük/demircilik ile başlayan meslekler yaşam kalitesinin artmasına bağlı
olarak farklı alt meslekleri de beraberinde getirmiştir.
Yıllar geçtikçe tarımdan çiftçilik,
değirmencilik, fırıncılık, pastacılık; hayvancılıktan dokumacılık, terzilik, tekstil
ve moda gibi birçok alt meslek grubu oluşmuştur. Nüfus arttıkça ve uzmanlıklar
geliştikçe meslekler de hücrenin bölünmesi gibi bölünerek kendi iç
uzmanlıklarını doğurmaya başlamıştır. Öyle ki bilgisayar programcılığı geliştikçe
bu programlara sızan, yapılanları izinsiz değiştiren dijital çağ korsanları bile
türemiştir. Artık birisi bir şey ürettiğinde onu bozmak, yok etmek ve çalmak
için bile meslekler ortaya çıkmıştır! Bu çağda hırsızlık bile uzmanlık ve deha
gerektirmektedir.
Sürdürülebilir bir hayat
kalitesi sağlamak ve insanların ihtiyaçlarını karşılamak için başlanmış olan iş
hayatı serüveni her geçen gün kendi dinamiklerini yaratmaktadır. Günümüzde bir
meslek sahibi olmak için uzun bir okul serüveninin gerekliliği algısı yayılmıştır.
Artık usta çırak ilişkisi ile uzmanlaşmak yerine daha “bilimsel yöntemler”
kullanılmaktadır. Ancak “mektepli” bu yolculuğun da birçok handikapı olduğu
yaşanarak deneyimlenmektedir. Öyle ki yeteneklerinin farkında olmayan birçok
insan profesyonel destek ve izlemelerle iş hayatını planlamaya çalışmakta,
yıllarını verdikten sonra da vazgeçmektedir. Demek ki uzmanlık gerektiren
danışmanlıklar, koçluklar da çoğu zaman mutlu bir meslek hayatı için işe yaramamaktadır!
İş;
insanı sabahları heyecanla ayağa kaldıracak, keyifle yapılacak ve hayata
kattığı değerlerle de mutlu edecek bir uğraş olmalıdır. İş, yaşamak ve
yetenekler doğrultusunda üretmek için bir araçtır sadece. Eğer amaç olursa,
elde edildiğinde her şey bitebilir, aşk
gibi... Bıçak sırtıdır! Çoğu aşk
yaşandığında nasıl bitiyorsa iş konusundaki istekliliğe de
dikkatlice bakmak, tutku
ile istemek gerekir.
Tutku; içerisinde sevgi,
saygı, aidiyet ve yaratıcılığı yaşatırken sadece bencilce istemek; hırsı,
entrikaları, tüketimi ve megalomanlığı getirir.
İşte bu nedenledir ki eğitim, birey için son derece hayati
önem taşıdığı gibi mutlu toplum yaratmak için de ciddi ve samimi olarak planlanmalıdır.
İş hayatında en sık
kullanılan sözcük ise dilimize Fransızlardan miras kalan kariyerdir. Sözlükte
her ne kadar uzmanlaşmak diye tanımlansa da bizler için kariyer; yükselmektir,
basamaklardan çıkmaktır! Bunun için “uzmanlaşmış”, kariyer planlaması yapan,
eğitimler veren birçok profesyonel şirketin olduğunu herkes bilir. Hatta
kariyerinde yükselmek için “ipuçları” verenler, bunun için kitap yazanlar bile
vardır. Elbette bu da diğer ihtiyaçlara göre oluşmuş bir arz talep meselesidir.
Soru şudur: Kariyer
basamakları benzetmesi ve iş hayatında uzmanlaşmak için yukarı çıkmak, yükselmek,
ne anlamda ve doğrulukta kullanılmakta ve algılanmaktadır?
Yemek pişirmeyi bilmeyen
biri aşçıbaşı olabilir mi? Soğan doğramadan ve patates soymadan yani aşçı
olmadan “başı” olunur mu?
Yükselmek için “basamakları”
kullanmak gerekir. Bulunduğu makama tepeden inen birinin başarısı da uzun
sürmeyeceği gibi kurumun saygınlığını da yok etme tehlikesi vardır.
Eğer mutfaktan yetişirseniz
her şeyi yakından görür, işin zorluklarını anlar, bizzat yaşarsınız. Yukarı çıktıkça
her şeyi üstten görür, detayları kaçırırsınız ve hele bulunduğunuz yere direkt
yukarıdan bırakıldıysanız “aşağılarda” neler olup bittiğini de asla
anlamazsınız. Yönetiyormuş gibi
olursunuz ancak hâkim olmadığınız bir yeri yönetemezsiniz.
İşin doğası bu olsa da
maalesef bu her iş için geçerli değildir. Günümüzde toplumun kültür yapısı,
sosyal ilişkiler, entrikalar, kulisler ve birçok etkenle en tepelere
çıkılabiliyor! Çıkmak önemli ama
ondan daha önemli olan orada kalabilmektir!
İşinde yükselmek yalnızlığı
hazmetmeyi de beraberinde getiriyor. Bir fabrikada işçi olursanız sizin
durumunuzda olan yüzlerce hatta binlerce arkadaşınız olabilir, yönetici
olursanız diğer yöneticilerle arkadaşlık yapabilirsiniz ancak müdür hatta genel
müdür olursanız tek başınıza olursunuz. Üstelik yöneticilik, hem insanların
samimiyetlerini tartmak hem egolara yenik düşmemek hem de işinizi doğru yapmak
zorunda olduğunuz pozisyonlardır. Moda deyimiyle kariyerinde yükselenler sürekli çıktıkları basamaklardan aşağıya inerek diğer basamaklarda bulunanlarla
birlikte olmak ve işin içinde yer almak zorundadır ki bu da beraberinde her
seferinde çıktığı basamak kadar inmek ve çıkmak demektir.
Makedonya Kralı Büyük
İskender’in genç yaşında elde ettiği başarı gözünü döndürmüş ve kendini Tanrı
konumunda görmeye başlamış ki işte bu, kariyerin son basamağı olsa gerek!
Kariyeriniz sürecinde adı
ister tırmanmak, ister çıkmak olsun, bunu bir zeminin üzerinde ve sayesinde
yaptığınızı unutmayın. İşte bu, bilgelik ve erdem gerektirir. Kartvizitinizde
yazan değil, size duyulan saygı, ürettiğiniz değerler ve mutlu bir yaşam gerçek kariyeriniz olacaktır.
25 Mayıs 2015 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder