Harflerin öğrenilmesi,
yirmiye kadar saymalar, adını yazmalar…
Ne varsa küçüklükte var. Aman
efendim o yaşlarda ne büyük heyecandır okumak yazmak. İlkokula başlamadan önce
okuma yazma öğrenmeyi ayrı bir zekâ göstergesi kabul eden anne babalar bile
vardır. Ah ah… Yahu bırakın çocuk oyun oynasın, oyuna doysun, nasıl olsa önünde
16-20 yıl var ki, akla zarar! Yok olmaz. Komşunun çocuğu öğrendi bizim ki de
öğrenmeli.
Benim delikanlı da anaokuluna
başladığında bir gün kâğıt kalem getirip, kız arkadaşına mektup yazmamı
istemişti. “Kendi mektubunu kendin yaz dedim.” O da bir ay boyunca uğraştı,
didindi, mektubu yazdı.
Aşk
sen nelere kâdirsin! Öğrenmesini de sağlarsın, bildiklerini de
unutturursun insana!
Çocukları okula başlamadan
önce ebeveynlerin her birinin kitap kurdu olmasına ne demeli peki. Masal
okumalar, hikâye anlatmalar derken, çocuklar uyumadan önce kitapla dolu gece
ritüelleri… Öyle bir okuma iştahı olur ki sormayın gitsin. E elbette o kadar
çok hikâye okuyan anne, babada hal kalmaz tabi, kendi kitaplarını okuyamazlar… “Çocuklara
feda olsun canım yeter ki onlar mutlu olsun.” “Biz okumasak da olur! İnşallah
tatilde okuruz.” Senelik tatil
zamanlarına ertelenen okuma alışkanlıkları.
Finlandiya’da öğrencilerin
okuma yazma çalışmalarına klavye üzerinden başlaması planlanıyormuş? Şuan kabul
edilmeyen ve görmezden gelinen bir gerçeklikle yüzleşen bir ülke… Cesur ve
radikal bir yaklaşım.
"Helsinki
Times" gazetesine konuşan Finlandiya Eğitim Bakanı Minna Harmanen,
ilköğretimde "okuma-yazma" şeklini değiştirme zamanının geldiğini
söylemiş.
Klavyede
hızlı yazmanın önemli bir yeteneğe dönüştüğünü savunan Bakan, günlük yaşamda
da, hızlı klavye kullanmanın artık bir ihtiyaç olduğunu belirtmiş.
Bakana
göre, ilköğretimde öğrencilere yazmayı klavye üzerinden öğretmeyi zorunlu hale
getireceklerini ancak öğrencilerine el yazısı öğretmek isteyen öğretmeleri de
serbest bırakacaklarını ifade etmiş.
Korkarım eğitimde birçok
sorun dururken buradan çıkacak görev ise, “biz de derhal kâğıdı kalemi
kaldıralım” olur.
Yok artık! Demeyin… Olur mu
olur… Birkaç yıl önce tabletin okullarda kullanımı ile ilgili girişimi henüz
unutmadık değil mi?
Bunların elbette hepsi kabul
edilebilir ama toplumun yapısı, ekonomik ve sosyal durumu, ihtiyaçları,
eğitimde fırsat eşitliği, öğrenci ve okul sayıları… Saymakla, yazmakla
bitmeyecek daha birçok etkeni düşünmek gerekir.
Bir şey kaçırmış mıyız diye
şimdi tekrar bakalım…
Dünyaya teknoloji üreterek
satan ülkelerde kitap okuma oranları, teknolojiyi sadece tüketen ülkelere
oranla çok daha yüksek.
Demokrasiyi içselleştirmiş
medenî ülkelerde değerler, baskıcı ülkelere oranla çok daha yüksek.
Yarım gün öğretim yapan ve
bunu da daha hafif programlarla gerçekleştiren ülkelerde başarı, tam gün ve
yoğun öğretim programı uygulayan ülkelere oranla çok daha yüksek.
Demek ki neymiş, belki
aklımızı değil ama kesinlikle tadını kaçırmışız…
“Sadece” okur-yazar olursak ancak bu kadar olduğu ortada. Bundan sonra
gerçek anlamda okumak lazım, yazmak lazım! Bize, ne yaptığını ve neden
yaptığını bilen nesiller lazım.
Hiç okumuyorsanız, günde
sadece 10 sayfa okuyun!
20 Mayıs 20015 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder