Hey hâd! Neydik ne olduk?.. Çıkar
için her şeyin mübah olduğu günlere geldik.
Değerler dedikçe battık! Dedikçe
battık.
Hiç unutmam babaannem bir
keresinde şu nasihati vermişti: “Birinden 5 Lira borç para almışsam ve onu da 2,5 Lira, 2,5 lira
almışsam, bütün 5 Lira vermez yine 2,5 Lira, 2,5 Lira olarak geri verirdim.” derdi.
“Aman oğlum sen sen ol, sözünün eri ol! Ölümlü dünya, hiçbir şey için değmez…”
Yani, özene bakar mısınız? Geri
ödeme veya zamanında ödemeyi konuşmuyoruz, ödeme şeklini konuşuyoruz!
Nereden nereye?..
Senet yapmanın
neredeyse ayıp sayıldığı, sözün senet kabul edildiği günlerden aile içi sözleşmelerin yapıldığı
günlere geldik.
İnsani değerleri enayilik
olarak kabul eden bir toplumda düzen olur mu? “Düzen” olur da, ahlak
kalır mı?
Şimdi bu ahlaki çöküşü
gidermenin yolu olarak, okullara ders konulması gündeme getirilirse hiç
şaşırmam. Gerçi ders konmadan, daha önce konulmuşlara bir bakmakta yarar var.
Bütün toplum trafik
canavarına dönüşür, trafik kuralları hiçe sayılır ve cezalar yetersiz kalırken,
çocuklara trafik ve ilk yardım dersi verilir ancak onun da “ehliyetli” hocası
yoktur.
Sağlık bilgisi dersi vardır
ancak bu derslerde ya test çözülür ya da biyoloji öğretmenleri bu dersi de
biyoloji dersine katarak işler. Böylece ders, “Sağlıklı olmak iyi bir şeydir.”
söyleminden öteye geçmez.
Din kültürü ve ahlak bilgisi
dersi vardır ancak din mi, ahlak mı hangisinin işleneceği “hocasına” göre
değişir. Kimi öyle işler, kimi böyle…
Ağaç yaşken eğilir, demişler
ama eğilmesini kim sağlar onu
dememişler. Bir nesil sonra işleri düzeltme çabası da hiç yoktan iyidir de yeterli
ve samimi değildir. İnsan niyetini, önce kendinden başlayarak göstermelidir.
Yetişkinler ahlaklı davranmalı ki evde çocuklar ebeveynlerinden bunu görsün, bunu
örnek alsın. Bakınız yukarı; babaanne
örneği…
Siz ahlakı, erdemi ve etiği
önde tutmadan, bozulmaları gidermek için 30-40 yıl sonraya ihale ederseniz,
bunun adı şark kurnazlığıdır. Tozu halının altına süpürmek gibi bir şey bu!
Bu işlerin sorumluluğu
çocuklara ve öğretim sistemine
yüklenemez.
Önce bizler, yalan
söylememeyi, kötülük ve dedikodu yapmamayı, canlısı cansızı ile tüm doğaya
saygı göstermeyi becerebilirsek, gelecek nesillerimiz de daha duyarlı
olacaktır. Eğer sadece ders kitaplarında yazılanlarla başarılı olunsaydı herkes
âlim olurdu! Doğru dürüst kimse âlim olamadığına göre demek ki kitaplar ve
öğretim programları yeterli değildir.
Bir toplumda verilen sözler,
suyun üstüne yazı yazmak gibi olursa, istediğiniz kadar sözleşme, senet,
taahhütname gibi yasal zorunluluklar getirmeye çalışın, işler istediğiniz gibi
gitmeyecektir. Kötü, her zaman bir yol bulacaktır. Bu duygu insanı ele
geçirmeden önce içerilerde bir yerde yok edilmelidir.
Önemli olan Pandora’nın kutusunun açılmamasıdır.
Eğer kutu açılmışsa kötülüğü her yerden beklemek gerekir ki bu da huzursuz ve
mutsuz bir toplum yaratır.
Çözüm mü? Basit… Medeni olmak gerekir.
Köpek ayağınızı ısırdığında
siz de köpeğin ayağını ısırmamalısınız! Başkasının yanlışları, saygısızlıkları,
hırsızlıkları ve kötülükleri sizin referansınız olamaz. Bu, barbar toplulukların refleksleridir.
İnsan doğduğunda ona sunulan
kabın içindeki su, berrak ve temizdir. Yaşadıklarıyla onu kirleten kişi de yine
kendisi olur.
Kabın içindeki suyu
kirletmemek, medeni olmayı tercih etmek gerekir! Tek yol bu.
4 Haziran 2015 - www.egitimajansi.com
Ömer Orhan