“O”nun
tableti hangi “amaç” için kullandığını bilemiyoruz ancak ilk kez
Sümerler tarafından eğitimde kullanılan tableti, o zamanın yüksek
teknolojik aracı olarak kabul edebiliriz. 7/24 emrinize amade… Üstelik
şarj sorunu da yok.
MÖ
2000’li yıllarla kıyasladığımızda, “O”nun eğitimli olması günümüzde
artık çok da gerekli değil. Gücü elinde tutmak için ne diplomaya ihtiyaç
var ne de eğitimli olmaya!
Sümerlerde
de eğitim zorunlu değildi. Öğrencilerin çoğu varlıklı ailelerden gelir;
uzun bir eğitimin gerektirdiği parayı yoksullar karşılayamazdı. Yakın
zamanlara kadar bu yalnızca bir varsayım olarak kabul edilirken, 1946
yılında Alman çivi yazısı uzmanı Nikolaus Schneider bunu kanıtladı. Çok
ilginç şu Batılılar, sen kalk Almanya’dan Mezopotamya’da 4000 yıl önce
yaşamış insanlarla ilgili işlerle uğraş! “Onlarda” da bir gariplik
olduğu ortada…
Sümerlerin
yazıyı kullanmaya başlayarak inanılmaz bir ilke imza attıkları kesin.
Bilime meraklı, entelektüel bir toplum ancak kayıtlara göre sadece
erkeklere özel. Yani kadının adı yok! En azından bulunan tabletlere göre
durum bu.
Görece
olarak gelişen uygarlık hep erkeğe hizmet etmiş. Üstelik sadece bununla
da sınırlı değil, tarihte kayıtlı ilk yağcılık örneği de Sümerler
zamanında karşımıza çıkıyor:
Yaklaşık
olarak İÖ 2000’lerde yaşamış, adı bilinmeyen bir öğretmen tarafından
yazılmış bir tablet, insan doğasının ne kadar az değiştiğini ortaya
koymaktadır. Bu tablette yazanlara göre: Sümerli bir öğrenci
“öğretmenden dayak yerim diye” okula geç kalmaktan çok korkar. Kalkar
kalkmaz, öğle yemeğini çabucak hazırlaması için annesini sıkıştırır.
Ayrıca okulda yaramazlık ederse, öğretmeninden ve yardımcısından sopa
yiyeceğini bilir; bundan oldukça eminiz, çünkü dövmek fiilini Sümerce
göstergesi ”sopa” ve “et” simgelerinden oluşur.
Bir başka tablette şunlar yazıyor:
“Tabletlerimi
ezbere okudum, öğle yemeğimi yedim, (yeni) tabletimi hazırladım, yazımı
bitirdim; sonra ezberimi verdiler, öğleden sonra da yazı ödevimi
verdiler. Okul bitince, eve gittim, içeri girdim, babamı oturur buldum.
Babama yazı ödevimi anlattım, sonra da tabletimi ezbere okudum, babamın
çok hoşuna gitti…
Sabah erkenden uyandığımda, anneme dönüp dedim ki:
Bana öğle yemeğimi ver, okula gitmek istiyorum. Annem bana iki “sandviç” verdi ve okula gittim.
Okulda sorumlu gözetmen bana, Niye geç kaldın? dedi.
Korkmuş bir hâlde, yüreğim çarparak öğretmenimin yanına gittim ve önünde eğilip saygıyla selamladım.”
Eğilmiş
olsun ya da olmasın, o gün öğrenci için kötü geçmişe benziyor.
Konuştuğu, ayağa kalktığı ve kapıdan çıktığı için öğretmenlerinden sopa
yer. En fenası da öğretmeninin, “Yazın iyi değil” diyerek
dövmesidir. Öyle görünüyor ki bu kadarı çocuğa çok fazla gelir ve
babasına, öğretmenini eve davet ederek, biraz armağanla yumuşatmanın iyi
bir fikir olacağını söyler -kuşkusuz bu, insanlık tarihinde kaydedilen
ilk “yağcılık” örneğidir.-
Metin şöyle devam eder: “Baba,
çocuğun söylediklerini dikkate aldı. Öğretmen okuldan getirildi ve eve
girer girmez başköşeye oturtuldu. Öğrenci ona eşlik etti, hizmette
bulundu ve tablet yazma sanatı hakkında öğrendiği her şeyi babasına bir
bir saydı.”
“O
zaman babası öğretmene şarap ikram etti, ziyafet çekti, onu yeni
giysilerle donattı, bir armağan sundu, parmağına bir yüzük taktı.”
Öğretmene
gelince, öyle anlaşılıyor ki ücreti bugün bir öğretmenin aldığı kadar
düşüktü; yalnız ailelerden gelen ek bir şeyleri kazancına eklediğinde
mutlu oluyordu.
Al sana ilk özel ders!
Bu cömertlik karşısında yüreğinin yağı eriyen öğretmen şiirsel sözcüklerle gözü yükseklerde olan yazmanın güvenini tazeler:
“Delikanlı,
sözlerimi tuttuğun, kulak ardı etmediğin için yazmanlık sanatının
zirvesine erişesin, hakkıyla bu sanatın üstesinden gelesin…
Kardeşlerinin önderi sen olasın, arkadaşlarının başı sen olasın,
öğrencilerin en yükseği sırasına yerleşesin… Okul etkinliklerini çok iyi
yerine getirdin, bir bilgi adamı oldun.”
Bir
kadeh şarap ve yüzükle gelen motivasyona bakar mısınız? Demek ki hangi
çağ olursa olsun, bazı şeyler değişmiyor. Altın yüzük her devirde işe
yarıyormuş! En azından eli sopalı ve yetersiz eğitimciler için böyle
olmuş. Aradan 4000 yıl geçmiş ama eğitimde boyun eğdirmek ile şımartmak
arası bir türlü bulunamamış.
Döve döve eğitim!
Öğrencilerin öğretmene,
Öğretmenlerin veliye,
Velilerin krallara biat ettikleri bir eğitim “sistemi”.
Yazıyı
kullandılar diye Sümerlerin medenî şekilde yaşadığı düşünülmesin.
Sınıfsal farklılık üzerine kurulan toplumsal yapı içerisinde birinci
sınıfta askerler ve din adamları, ikinci sınıfta halk, üçüncü sınıfta
ise köleler bulunmaktaydı. Ayrıca her kazanılan savaş sonrasında halk da
kendine köle bulmakta zorluk çekmiyordu. Demek ki yazıyı bulmak,
astronomi ve matematikle ilgilenmek yetmiyormuş. Gerçi tarihte ilk hukuk
kurallarını da Sümerlerin ortaya koydukları söylenmektedir ama hangi
hukuk?
Kimin hukuku, ne hukuku?
Sümerlerin
hukuk kuralları, fidye ve bedel sistemi şeklindedir. Neden
garipsediniz, günümüzde de buna benzer hukuk sistemi oluşturan devletler
yok mu?
Manidar
olan şu ki, yazıyı buluyorsunuz, bunu eğitimde kullanıyorsunuz ama
sadece zenginleri eğitiyor ve sınıf farklılığı yaratıyorsunuz. Egemen
bir sınıf yaratma çabası ile Sümerler listemizde bir numarada!
Devam edecek…
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder