Hayatımız kısa yollar, özetler, spotlar, başlıklarla dolu. Hiçbir şey için ne
vaktimiz var ne de tahammülümüz! Eskiden radyo dinlerken hayal kurardık, en
azından bunu yapardık ancak televizyon çıktıktan sonra bunu da bıraktık. Yeni
oluşturmaya başladığımız kültürde okumak ve tartışmak yok!
Rapor ister ama okumaz, stratejik planlar yapar ama uygulamayız. Deneyerek öğrenmek,
genlerimize işlemiş. Ergen gibiyiz, sınarız, yanılırız, yine sınarız…
Allah vergisi zekâmız vardır
bizim!
Bilgimiz olmasa da fikrimiz çoktur. Uzun uzun makaleler yerine,
başlıklardan ve ilk paragraflardan anlam çıkartmaya bayılırız.
Eğlencelik konuları bile iki
dakikada trajediye dönüştürmekte üstümüze yoktur. Spora çok düşkün olsak da
sporun ne anlama geldiğini, ne amaçla yapıldığını hiç düşünmeyiz. Terörü
lanetleyip, tribünlerde terör estiririz.
Çok duygusal bir milletiz. Şirin
için dağları deler, sonra aynı
Şirin’i bir kaşık suda boğarız.
Çok mu yokluk çektik zamanında
bilmem ama umarsızca satın alır, sonrasında aldıklarımıza yer bulamadığımız
için yakınırız.
Ülkemizin üç tarafı denizlerle
çevrili diye övünür ama trolle avlanırken, deniz taşıtlarının olur olmadık yere
sintine basmasına da ses çıkartmayız.
Kültürel hazine olan
topraklarımızın zenginliğini de, tarihimizin derinliklerini de araştırmak için yeterli
ödenek ayırmaz ama yabancı araştırmacılardan öğrenmeyi pek severiz.
Demokrasimiz ileri; ancak “sus küçüğün, söz büyüğün”dür.
Çocuklarımızın en iyi
eğitimlerini almasını ister ama onlar adına karar verir, tercih
yapar, sorumluluklarını da çoğu
zaman üstleniriz.
Ne yaptığımızı, neden
yaptığımızı çoktan unutan bir millet
olduk!
Birkaç
milletin casuslarını konuşturmak için yapılan bir deneyde herkes bir şekilde,
sonunda konuşur. Türk casus Temel ise Nuh der peygamber demez.
Sorgu
odasında ne sorulursa sorulsun, “bilmeyrum”
yanıtını alırlar.
Bu
kadar direnç göstermesi ve her türlü işkenceye dayanmasını anlamak için onu
bulunduğu odada gözlemeye karar verirler.
İşkence
sonrasında yine konuşmayan Temel’i odasına götürdüklerinde kafasını duvara
vurduğunu görürler.
-
Ula
hatirla, hatirla…
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder