Medeniyetlerin beşiği Anadolu!..
Medenidir çünkü farklılıklara saygı
duymayı bilmiştir. Beşiktir çünkü
büyüten, geliştiren, yetiştirendir ve “anaçtır”.
Anadolu; doğa ile barışık, yaratıcı, doğurgan ve üretken insanların topraklarıdır.
Binlerce yıldan beri Doğu ile
Batı arasında köprü olmuş, İpek Yolu’na da geçit vermiş Anadolu, sanatın ve
sanatçının sığınağıdır. Hangi taşı kaldırırsanız, altından mutlaka kültürel bir
zenginlik çıkar.
Romalılar, bu topraklara güneşin
doğduğu yer anlamına gelen Anatoli ismini verirken bizler de “ana” figürünü
yakıştırmışız. Binlerce yıl önce bu topraklarda Ana Tanrıça Kibele gibi Artemis
de bolluğun ve bereketin sembolü olmuş, çıplaklıkları utanılacak bir unsur
olarak görülmemiştir.
Anadolu medeniyetlerine
bakıldığında, zarafet ve estetik kaygının gündelik yaşama yansıdığı görülür. İslamiyet’e
kadar olan dönemde heykel, rölyef (kabartma) ve resim çalışmaları, dönemlerine
uygun teknik ve malzemeyle yapılabilmişken, İslamiyet’le birlikte tasvir
yasağının etkisiyle gelişme gösterememiştir.
16. yüzyıla kadar Hristiyanlık’ta
da dinî konular dışında insan figürü kullanmak yasaklanmış; ancak Batı, bu
dogmatik yaklaşımı yüzlerce yıl önce Rönesans ile aşmıştır.
Uçlarda yaşamayı seviyor
gibiyiz… Yunan mitolojisinde Lapseki şehrinin hâkimi Priapus’un (Bereket Tanrısı)
heykelciklerini görünce en radikalimiz bile gülüp geçebiliyor ama heykel, genel
anlamda potansiyel bir put kabul ediliyorsa sorun var demektir. Hayır, Şaman
kültürünün geri gelmesi bu çağda mümkün müdür, yani birilerinin insan eliyle
yaptığı bir heykelden medet umması nasıl beklenir? Eğer bunu yapacak biri varsa
bırakın yapsın, uğraşmaya değmez.
Bunca zenginlik ve güzel
örneğe sahipken, tümü elimizin tersiyle kenara itilmiş ve sanata bakış açımız maalesef
kesintilerle ilerleyebilmiştir. Ernst Fischer ve gelişmiş ülkeler “Sanatın
Gerekliliğinden” söz ederken biz sanata ve sanatçılarımıza sahip çıkamamışız. Belki
de sanatı gereksiz görmüşüz! Okullarımızda dersleri test çözülen saatler hâline getirmişiz! Ne yazık…
Binlerce yıl önce taşa şekil
vererek kurulan “amfiteatrlarda” halk
sanatla buluşturularak gelişim sağlanmış ve bazı ülkeler medeniyetle
buluşmuşken bakalım günümüzün yöneticilerinin vizyonu ile sadece statlar inşa
ederek hangi geleceğe gideceğiz!
İnsanların küçük yaşlardan
itibaren iyi eğitim alması, sanatla buluşması, sanata ve sanatçıya temas etmesi
sağlanırsa, toplumlarda şiddetten uzak bir kültür oluşmaya başlar. Yani bir
toplum sanattan uzaklaştığında medeni bir toplum olmaktan da uzaklaşır.
Sanat, eleştirel bakış açısı
ile hoşgörüyü geliştirir. Sanat, entelektüel kişilik yapısını kazandırarak,
duygusal zekâ ve yaratıcılığın artmasını sağlar. Mühendis olmak, doktor olmak,
işletmeci veya iktisatçı olmak sanatsal ve estetik kaygılardan uzaklaşmayı
gerektirmez. Tam tersine, hangi meslek olursa olsun, sözü edilen bu becerilere
sahip olan kişi, tüm yaşamı boyunca bunun ayrıcalıklarını mesleklerine
katacakları yaratıcılıkları ile fazlasıyla gösterecektir.
Özellikle ülkemizde anaokullarında
en üst seviyede olan yaratıcılığın üniversiteye ulaşıldığında giderek azalmış
olmasının nedenine yakından bakmak gerekir. Bu anlamda en masumu çocuklar olup
bunun dışındaki tüm ilgililer direkt ya da dolaylı olarak sorumludur.
Okullarda merakını ve heyecanını
yitirmiş öğrencilere daha çok matematik öğretmeye çalışmak, daha çok saatte
daha çok test çözdürmek ve her geçen gün okulların ve eğitim sisteminin içini
boşaltmak büyük risktir. Başarısızlık yaşandıkça daha agresif olarak daha çok
test ve sınavla işi düzeltmek mümkün değildir! Bakış açısının mutlaka değiştirilmesi gerekir ancak elbette sanat
eğitimi almamış insanların bakış
açılarını değiştirebilmeleri de mümkün değildir!
Öğrencinin akademik durumunun
değerlendirilmesinde tek kriter
sınavlar olursa, gençler, tek çıkar
yollarının üniversiteye girmek olduğunu düşünmek zorunda kalırsa, eğitimciler eğitimin
tüm güzelliklerini içine çekerek kara delik gibi yok eden sınav hazırlık
süreçlerinin parçası hâline gelirse, bu sorumluluk tüm ulusun demektir.
Sanat, toplumun kabul ettiği
kültür hâline getirilirse, gazetelerin ancak üçüncü sayfa haberi olarak sunduğu
ve kanıksanan trajik olaylar yaşanmayacaktır. Yerel yöneticiler her yere hançer
gibi AVM dikmeyi marifet saymayacak, toplumun nefes alacağı alanlar
yaratacaktır. Eğitimin başında olanlar, biz nerede hata yaptık diye sürekli
dönüp bakmak zorunda kalmayacak, enerji, hata düzeltmeye değil gelişime
harcanacaktır.
Sanat;
barıştır, uzlaşmadır, evrensel
bir iletişim aracı, mutluluk ve huzur kaynağıdır.
Yaşamsal bir ihtiyaçtır!
Sağlıklı düşünce yapısı,
estetik görüş, medeni bir yaşam için…
Sanat eğitimi gereklidir!
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder