Gariptir
insanoğlu, çok garip…
Elmas,
yakut, zümrüt ve daha nice “taşlar”
için “ölür” ama ne acıdır ki sonunda değer vermediği “toprağa gömülür”.
İnsanoğlunun
ölürken yüzleştiği toprak, 500 yılda oluşurken, neredeyse gözyaşıyla bile akıp
kaybolur…
Her
çeşidi başka bir işe yarayan toprağın yapısı nedeniyle bazı yerlerde
bataklıklar meydana gelir ve bataklıklar
da kendi eko sistemini oluşturur. Özel
ağaçlarla kaplı sazlıklar, göletler, çoğunlukla insanların hoşuna gitmeyeceği
bir koku ve ürkütücü de bir görüntü verir. Bataklık, insanlar için hastalık
demektir.
Kurt
puslu havayı severmiş…
Bataklığı
sevenler de var elbette ve burada çoğalıp sonra kan emmek için yollara düşen
sivrisinekler birinci sırada. Kan emiciler… Kimi canlılar için bir kâbus olan
bataklık bazıları içinse yaşam
kaynağı.
Bataklık
büyüdükçe timsahlar hasıl olur. Timsah bir başka avantacı hayvandır ve yaradılışın en eski yok edicilerinden biridir.
Pusuyu sever…
Timsahların
dünyasında kural da yok kanun da!
İçine
düşenin dostunun olmadığı bataklık, karabasandır çünkü orada bekleyenler “hayır”
için beklemezler. Kurtuluş ise, sükûnet ve akılla gelir.
Gökova
kavşağından Marmaris istikametine dönüldüğünde yolun sol tarafından başlayan ve
3 kilometre uzunluğunda, sağlı sollu ağaçlarla kaplı âşıklar yolu vardır.
Boyları 40-50 metreye ulaşan okaliptüs ağaçları, 1938 yılında bataklığı
kurutmak için dikilmiş. Dönemin Muğla Valisi Recai Güreli’nin talimatı ve
Akçapınar köylülerinin gayretleriyle dikilen 500 fidan bataklığı kuruttuğu gibi
muhteşem de bir peyzaj oluşturmuş.
Atatürk,
köylü milletin efendisidir, derken
boşa söylememiş. Bilmiş de söylemiş!
Helal
olsun köylülere! Bataklığın kokusunu, pisliğini, hastalığını, asalağını,
sineğini çekmemek için gerekeni yapmış.
Doğayla iç içe olan insanlar hem doğaya saygı duymuş hem de uyumlu yaşamayı becermiş. Tersini
becerenler var ama onların neyi becerdiğini
de iyi biliyoruz!
Bataklıklar
ve oralardan beslenen mahlûkat her
zaman var olacaktır. Önemli olan insanların yaşadıkları çevreyi ve toplumu
bataklığa çevirmemeleridir.
Kime
ve neye değer verileceği de bir kültür
meselesidir.
Medeni
olmak için ha gayret!
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder