Coğrafi konum olarak Avrupa’nın zirvesinde
yer alan Finlandiya, PISA sınav sonuçlarına göre de uzunca bir süre eğitimin zirvesinde
yar aldı. 2017 yılı sayımına göre 5.500.000 nüfuslu yani İstanbul’un neredeyse
dörtte biri olan ülke yıllarca bu başarısını sürdürdü. Hâl böyle olunca, başarının
sırrını yerinde keşfetmek isteyen eğitimciler, akın akın Finlandiya’ya “koştu”.
Öğretmene yapılan yatırımın sürdürülebilir ve
yüksek oluşu gerçeğine gıpta edilirken uzunca süre bu başarı yazıldı, çizildi.
Yetmedi, Finlandiya’dan eğitimle ilgili birileri davet edildi, gelen kişiler şaşkın ifadelerle koca koca
toplantılarda yaptıklarını anlattı. Anlatılanlara da gıpta edildi. Ne var ki bizde hiçbir şey değişmedi.
Son yıllarda PISA sınavlarında Finlandiya’nın
koltuğuna “Asya Kaplanları” oturdu. Bu defa da seyahatlerin rotası Güney Kore
ve Singapur’a yöneldi. Ortam mistik ve cazipti ama gidenlerin gördükleri ve
öğrendikleri ile kafalar iyiden iyiye karıştı.
Dünyaya elektronik satan dev şirketlerin ana
vatanlarında, sınıflarda projeksiyon cihazı bile “neredeyse” yoktu!
Dünyaya robot yapıp satanların okullarında,
bizdeki gibi “ateşli” robotik dersleri yerine kara tahtada ders anlatılıyordu.
Onlara da gıpta edildi ama bizde
yine değişen bir şey olmadı…
Böylece bilmem hangi ülkenin bilmem ne eğitim
modelini öğrenmek için yapılan seyahatler, birer kültür gezisi olmaktan ileri
gitmedi.
Maalesef eğitim kültürümüz süreçlerle değil
hep sonuçla ilgilenmek üzerine. Oysa “doldur boşalt anlayışla” ve eğitim
sisteminin çıkmazlarını görmezden gelerek çözüm üretmek mümkün değil.
Ülkenin söz sahibi eğitimcileri paralel
evrenlerde yaşıyor gibi… Bir kısmı pahalı otel salonlarında organize edilen
etkinliklerde sunulan ve gelişmiş ülkelerden ithal edilmiş teknolojilere “gıpta etmeye devam ederken” ülkenin
büyük bir bölümü evinin yolunu zor buluyor!
Büyük umutlarla oluşturulan modellerin paldır
küldür hayata geçirilmesi ise kanıksanır oldu. Herkes bir önceki modelin
sonuçlarının nelere mal olduğunu sorgulamayı çoktan bıraktı. Biz ne zaman hep
hesap ödeyen olmaktan çıkıp hesap soran bir kültüre sahip olacağız!
İsveç ile Rusya arasında sıkışmış ve
hırpalanmış bir milletin azmi ve eğitimle ilgili reformu sayesinde kalkınmasına
hayranlık duyarken, yokluk ve yoksulluk içinde emperyalistlere teslim edilmiş
topraklarda kurulan Cumhuriyet ve kazanımlarımıza çok daha fazla sahip
çıkılması gerekiyor.
Görülüyor ki günde 5 saat ders yaparak evine
giden öğrencilerin yaşadığı Finlandiya ile neredeyse günde sadece 5 saat uyurken kalan zamanın tümünü okullarda ve
dershanelerde geçiren öğrencilerin yaşadığı Güney Kore eğitimde yüksek başarı
sağlayabiliyor. Bu başarının sırrını anlamak için yapılan işin ciddiyetine ve
niteliğine iyi bakmak lazım. Yıllar önce kaleme aldığım bir yazıda belirtmiştim:
Bana göre eğitim modelleri endemiktir! Yani her ülke kendi modelini
oluşturmalıdır.
Yapboz tahtasına dönmüş bir sistemin
maliyetini hesapladığımızda, onlarca kez eğitimde zirveye çıkmamız gerektiği
sonucuna ulaşacağımıza eminim. Ancak istikrarsız planlamalar ve sonuçları
beklenmeden çöpe atılan sistemler yüzünden harcanan enerji ve kaynak israfı
korkunç boyutlarda. Maliyeti bir kenara, en önemli hasar eğitimde yaşanan güven
kaybı ve umudun tüketilmesi.
Sürdürülebilir başarı kazanmak için eğitim
politikasının mutlaka siyaset üstü planlanması, konumlandırılması ve
şekillendirilmesi gerekir. Aksi takdirde, yurt dışından eğitim modeli ithal
etmek için çıkılan seyahatlerden geriye, eğitim adına onca yolu katetmenin
kıvancı, birkaç anı fotoğrafı, freeshop alışverişi ve bol bol gıptadan başka bir şey kalmaz.
Ömer ORHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder