Sosyal
medya, hayatımızın merkezine yerleşerek bizleri çoktan etkisi altına aldı.
Yediden yetmişe herkesin elinde “akıllı telefon”. Göz ucu ekranda, kulaklar uyarı
sesinde... Hiç olmadı, titreşiminde. Maşallah tat hariç tüm duyular açık
vaziyette... İş yaparken, ders çalışırken, yerken, içerken, mıçarken elde hep
telefon. Feysbuk, tivitır, instegram, linkedln mabet gibi olmuş… Ziyaret edilmeden ne güne başlanıyor, ne
gün bitiriliyor.
Nasıl
geldik bu hâle?
Mikrosoftun
hayatımıza “pencereler” açtığı Windows işletim sistemi ile bilgisayarların
sadece “bilgi saymaktan” çıktığı ilk yıllardı; insanlar ellerinin altındaki -bugün
için ilkel- bilgisayarların sunduğu oyunlara kendilerini kaptırmıştı. Koca koca
iş yerlerinde, koca koca insanlar bilgisayarlarda ya fal bakıyor ya da kâğıt
oyunu oynuyordu. Patronlar, mesai saatleri içerisinde bu tür faaliyetlerden şikâyetçi
olsalar da zamanla onlar da “teknolojik gelişime” teslim oldular.
Hayatımıza
renk gelmiş, bir oyuncağımız olmuştu!
İlk
zamanlar iş yerlerinde oyun oynayan, chat (sohbet) yapanlar için birileri
geldiğinde “yakalanmamak” adına, uygulamaları görünür olmaktan çıkartan yama
programlar bile geliştirilmişti. Bu program “patron tuşu” sayesinde gizlilik
sağlardı. Ekran, gelenler tarafından ilk anda görünmeyecek bir açıya getirilir;
oyun, chat ekranı vs. kapatılmadan kısa yol tuşuyla “hop” gizlenirdi. Gelen
kişi, ekranda ne çalışılıyorsa sadece onu görür ama arka planda “meşgale” açık
kalır ve kişi gidince bir kısa yol tuşuyla “faaliyete” geri dönülürdü.
Sonrasında bir faaliyet, bir faaliyet aman ya Rabbi…
Çok
büyük zaman ve iş gücü kayıplarının yaşandığı bu yıllar, konsantrasyonumuzun
bozulmaya başladığı ilk yıllardı.
İnternet
yaygınlaşınca iş kontrolden çıktı. Bilgisayar başında gazete okuyanlar,
forumlarda yazışanlar, çevrimiçi oyunlar, cinsel içerikli sitelerde saatlerini
öldürenler, neler neler…
Bilgisayarların
anne-baba-çocuk arasında, kapanın elinde kaldığı o yıllarda, henüz dizüstüler,
tabletler yoktu. Kişisel bilgisayar diye adlandırılan bu PC’ler de herkese
nasip olmayacak kadar pahalıydı. Ebeveynler, “Ben yoklukla büyüdüm ama şimdi
uzay çağındayız, benim çocuk okusun, âlim olsun.” diye paraya kıyarak en hızlısından
bilgisayarlar aldı. Niyet müthişti ama çocukların çoğu o bilgisayarlarda sadece
oyun oynadı ve internette gezinip durdu. Aralarından âlim olan çıktı mı
bilemiyorum ama 20 sene önce çocuk olanların bir bölümü bugün oyun oynamaya
devam ediyor hâlâ…
Geçen
bu 20 yıl içerisinde toplum olarak odağımızı kaybettik. Bilgisayar başında
öldürülen zamanları, güncel rutinimiz olarak normalleştirdik. Eskilerin
deyimiyle “eli işte, gözü oynaşta” günlerimizi yaşamaya başladık. Artık televizyondan
sonra bağımlı olduğumuz nur topu gibi yeni bir ekranımız daha oldu.
Teknolojik
gelişimin baş döndürücü hızından ayakta duramıyoruz artık…
Dizüstü
ve tablet derken akıllı telefonlar, mobil internet erişimi ve akıllı
telefonlarla bilgisayarlar artık cebimizde.
Abuk
bir çağdayız.
Normalleştirilen
anormallikleri yaşarken 7’den 70’e ekran bağımlısı ve sosyal medya obezi olduk!
Uzmanlar
uyarıyor ama nafile!
Anne
ve babalar geçmiş yıllardan hâlâ bir ders çıkartamadığı gibi şimdilerde
oyalamak için bebeklikten itibaren çocuklarını ekran bağımlısı hâline
getiriyor.
Ne
yazık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder