İnsan,
inanmak istemediklerine karşı direnç
gösterir. Çoğu zaman burnunun ucundaki gerçekliği göremez. Akıl tutulması
yaşar. Bu tür davranış sergileyenlere sabit fikirli denir. Çok ironiktir ama bilim
ve sanat çevrelerinde de sabit fikirli insanlara rastlanabilir ki bu duruma
gelmelerinin nedeni ise aldıkları eğitim
şeklidir.
Eğitim
sistemleri, bana göre “sorgulu”, “sorgusuz” diye ikiye ayrılabilir.
Sorgusuz
eğitim anlayışından olan dogmatik anlayışla, öğretilerin koşulsuz kabul
edilmesinin sonucunda akıl yok sayılır. Bir “üst aklın” oluşturduğu gerçekliğin
kabul edilmesi beklenir ki bu, düşünme becerisini zamanla ortadan kaldırır.
Hangi
öğreti ya da ideoloji olursa olsun, dikte yöntemi insan aklını, dikte edenin
deneyimlerinin ötesine taşıyamaz. Eğer düşünmeyen, sorgulamayan bir insan
yaratmak istiyorsanız, bundan daha etkili bir yöntem yoktur.
Ne
var ki sorgulamak ve öğretileri tartışmaya açmak merakı tetikler. İnsan aklını
yaşanılmışlıkların ötesine taşır. Olasılıkları çoğaltarak gerçeği sorgulatır.
Kabul edilenlerle ilgili yanılsamaların değişmesine olanak tanır.
Bir
anlamda bilimsel düşünce yapısı olarak kabul edebileceğimiz bu yaklaşım
illüzyonları yok eder.
Sormanın
yaşı olmaz!
Bebeklikten
çıkan ve henüz konuşmaya başlayan çocuk, meraklı olur, bolca soru sorar. Onun
bu durumu bilinir ve kabul edilir. Hatta birkaç yıl süren “bıcır bıcır
konuşulan” bu durum hoşa bile gider.
Bu
yıllarda, ebeveynler bildikleri soruların yanıtlarını dolu dolu anlatırken
bilmedikleri soruları ya yanıtsız bırakır ya da en kestirme yolları tercih
ederler. Çocuklar, “ne hikmetse” bilgileri yetersiz bile olsa “samimi olanla
olmayanı” ayırt edebildikleri için bir süre sonra sorularına yanıt alamayınca, soru
sormaktan vazgeçerler.
İşte,
çocukların kişisel gelişimleri açısından en riskli durum budur. Ebeveynlerin
fark edemediği ve sorgunun zamanla azaldığı veya kesildiği bu dönemle birlikte merak
giderek kaybolur.
“Sorular”
bittiğinde ise öğrenme isteği ve gelişim de durur.
Ne
yapmalı?..
Anne
ve babalar çocuklarının sorularından yorulmamalı, olabildiğince kendi
sınırlarını zorlayarak ve konforlarından
vazgeçme pahasına onları desteklemelidir.
Anne-baba
olmak zordur! Madem “dünyaya getirdiniz”, ilginizi de eksik etmeyeceksiniz.
Bir
anne-baba, çocuğunun bilim insanı olmasını kendi başına sağlayamaz ama bilim
insanı olmasını engelleyebilir. Zor değil, çocuğunun merakını küçük yaşta
söndürdüğünde iş biter.
Küçükken
sorulardan yorulmuş anne ve babalar, okul çağında sorulardan yorulmuş
öğretmenler nedeniyle bir süre sonra çocuklar da vazgeçerler.
Sorulardan
sakınan insanlar yetersiz insanlardır. Herkesin tam anlamıyla yeterli olması da
elbette beklenemez ama öğrenmeye meraklı insanlar birlikte öğrenmeyi de başarabilir.
Ebeveynler
ve öğretmenler çocukları sormaya, araştırmaya, merak duymaya teşvik etmeli ve
doğru bilgiye erişim sağlamada kılavuzluk etmelidir.
“Sorgulu
eğitim sistemlerinin” yaşaması ve yaşatılması dileğiyle…
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder