Günümüzde
ticari kaygılar nedeniyle neredeyse tüm sektörlerde rekabet, değişim ve gelişim
var. Her gelişim, herkesin işine yaramasa da yarıyor, yarayacak, bir gün yarar
algısı yaratılarak stratejiler geliştiriliyor.
İcat
ettikten sonra telefonun temel işlevine ne katıldı? Graham Bell duymuş olsaydı
ne derdi acaba? Yani konuşma aynı, işitme aynı, ama cihazlarda yok yok… Bir
süre kurcalandıktan sonra çoğu kullanılmayan bir sürü uygulama için boşa ödenen
onca para.
- - Benim telefonun fotoğraf makinesi 10 megapiksel,
- - İyiymiş, kaça aldın?
Hey insanoğlu!
Piksel (pixel) ne demek? Neyi konuştuğumuzu biliyor muyuz?
Elbette
biraz daha meraklı ve bilgi sahibi olanlar hemen atlayıp fotoğraf görüntüsünü
oluşturan kareler deyiverir de hepsi o kadar…
Ne
işe yarar?
Diyelim
ki bir işe yarar da sen onunla ne yapacaksın?
Bu
soruları soran kaç kişi vardır, düşünün. 4’le 10 arasında 6 fark var, demek ki
en büyüğü en iyisidir ve paranın karşılığı işte orada, al gitsin. Bu işler
böyle işte, algıyı yarat, kenara çekil, “iş” kendi kendine yürüsün.
Envaiçeşit
özelliği var diye aldığınız televizyonun karşısına geçip kanallar arasında
geçiş yapmaktan ibaret değil mi televizyon kültürümüz? Kaçınız film izlerken
film modu, gösteri izlerken gösteri modu gibi değişik sahneler seçiyor? Ama
merak etmeyin inovasyonla
geliştirilen her düşüncenin parasını hayran hayran ödüyoruz.
Yaşam
kalitesini yükselten veya işlerimize değer katan uygulamalar tamam, ya
diğerleri?..
Günümüzde
geldiğimiz nokta sadece sahip olmaktan ibaret gibi. Merak varsa kısa bir süre
merakı gidermek ama daha ilgilenecek çok şey olduğu için vakit kaybetmemek.
Maymun iştahlı bir kitle olarak dur durak bilmiyoruz.
Bilgimiz
olmasa da fikrimiz var… Kendimize güvenimiz var…
Sanayi
devrimi ile birlikte 20. yüzyıl boyunca dayanıklılık
“hedeflendi ve pazarlandı”. 21. yüzyıl ise sürekli değişim, yeni, farklı ve kullan at dönemi. Aidiyet yerini “yeni”ye
bıraktı.
Şirketlerde
üretim birimlerinin dışında birçok birim daha oluşturuldu ki bunlar kafamızı
karıştıran ve algımızı yöneten birimler.
Şimdi
gelelim eğitime… Eğitim-öğretimde
“inovatif” düşünce yapısına sahip, ateş gibi, yaratıcı eğitim programları,
yöntemler, içerikler geliştiren öğretmen ve yöneticilerimiz var mı diye
düşünüyorum. Bir gülme geliyor, hemen toparlıyorum kendimi.
18-20.
yüzyılda hüküm sürmüş temel öğrenme yöntemleri ile 21. yüzyılın insanını
eğitmeye çalışıyoruz. Üstelik her sektör bu rekabet ve değişim süreçlerine uyum sağlarken eğitim sistemleri maalesef
atıl kaldı.
Teknoloji
çağındayız diye çocuklara sadece bilgisayarlar ve tabletler alındı ama onunla
ne yapılacağının telaşına sonradan düşüldü.
Meraklı
insanlar yetiştirmenin hayali kuruldu ama kalıp öğretim program ve
yöntemlerinden vazgeçilemedi.
Bilgiye
erişim, bilgi paylaşımı ve iletişimde “Tık
Çağı’na” geçildi. Her şey tek tıkla ve hızla yapılırken, özellikle yeni
nesillerin maksimum 15-20 dakika dikkatini topladığı gerçeğini görmezden
gelerek 40-80 dakikalık ve günde 8-9 saatlik derslere devam edildi.
Geçmişte
öğretim işleri zordu, şimdilerde daha da zor. Bir yandan eski köye yeni âdetler istiyoruz, öte yandan “iş çıkartmayacak, icat çıkartmayacak”
insanlarla geleceği modellemeye çalışıyoruz.
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder