Bunu
okumak yasak! Ona bakmak yasak! Şununla konuşmak yasak!
Hayatta
birçok şey görüyor ve öğreniyoruz. Peki, sadece “yararlı bilgileri” -hap gibi- edinmek mümkün mü?
Yararlı bilgi? Kime göre? Neye göre?
Aşırı
korumacı yaklaşım, engelleme ve yasaklamalarla objektif bakış açısı kazandırılamaz. Gizlenen bilgi, çoğu zaman yanlış anlama ve hatalara neden olur. Elbette
bebekler, çocuklar, gençler ve yetişkinler için bilginin veriliş şekli, yöntemi
ve dili farklı olmalıdır; ancak soyulmuş, arındırılmış, örtülmüş bilgi empoze veya
dikte edilmeye çalışılmamalıdır.
En
masum örnek: Seni leylekler getirdi.
Hayatında
hiç leylek görmemiş bir çocuğa söylenecek söz değildir bu.
“Demek
ki ben, hava yoluyla geldim ve uçabiliyor olmalıyım.”
“Acaba
tüylerim ne zaman çıkacak?”
Çocuklukta
başlayan öğrenme ve soru sorma merakı, alınan yanıtlara göre gelişir ve devam
eder ya da olduğu yerde kalır ve söner.
Analitik
bakış açısı ve bilimsel düşünce yapısı yaratmak için farklı bilgi kaynaklarına
açık olmak gerekir. Soru sormak, yanıtları anlamak, okumak, okuduklarını
anlamlandırmak, karşılaştırmak, analiz ve sentez yapabilmek zamanla beceri veya beceriksizliğe dönüşür.
Soru
sormayı engelleyen her baştan savma yanıt, kabullendirme baskısı ve dogmatik
anlayışla büyütülen insanların ileride bilim
insanı olma şansı sıfırdır. Bu
şekilde yetiştirilen insanlar zanaatkâr
olabilir ama sanatçı da asla
olamazlar. Oysa geleceğin insanını öne çıkaracak en önemli özellik yaratıcılığı
olacaktır.
Einstein
1916 yılında görelilik kuramı ile hayatın da görece olduğunu işaret edeli yüz
yıl geçti.
Peki,
görelilik kuramından kim ne anladı?
Valla
anlayan anladı, anlayamayanlar için de adam, pozunu ünlü fotoğrafında zaten vermişti.
Geçmişte
doğru kabul ettiklerimizin bugün yanlış olabildiğini biliyoruz. Öyleyse sabit
fikirli olmamak, “ben” ve “benim” dilini kullanırken çok dikkatli olmak
gerekir.
Dün
yeterince sorgulama yapmadan “kendi doğrumuzu” kabul ettirdiysek ve dünün
doğrusunun bugün doğru olmadığı ortaya çıkmışsa nasıl düşünülecek?
Pilavdan
dönenin kaşığı kırılsın mı denecek?
Neden?
Baskıcı
davrandığımız…
Sorgulamaya
izin vermediğimiz…
Egoist
olduğumuz…
Korktuğumuz
için olabilir mi?..
Korkunun
ecele faydası yok demişler. Sorulardan ve açık fikirli olmaktan
çekinilmemelidir. Gelişimin, çok soru sorarak sağlanabileceğinin ve aynı
zamanda bir kültür meselesi olduğunun unutulmaması gerekir.
Entelektüel
bir toplum yaratılmak isteniyorsa, herkesin farklı bakış açılarına saygı
duyması, birbirine kulak vermesi, dinlemesi ve anlamaya çalışması önemlidir.
İşte
aşırı kuralcı, dayatmacı zihniyetlerin kendi doğrularında ısrar etmeleri,
eğitim sistemlerinin en çok çekinmeleri gereken anlayışlardır. Öğrencilerin
hata yapmaları normaldir ve sürecin bir parçasıdır.
Bilgi
çağında çok fazla bilgi kaynağı ve
çer çöp diyebileceğimiz çok fazla da bilgi
olduğunu kabul edersek; bunları kontrol altında tutmaya çalışmaktansa, işe
yarayacak bilgiyi ayrıştırmayı öğretmek
gerekir.
Kısıtlayıcı,
engelleyici, gizleyici yaklaşım, yanlış kaynaklara yönelim ve yanlış
bilgilenmenin de nedeni olabilir.
Bu
konuyu iki sözle bağlayalım:
Einstein,
“Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek, deliliktir.”
Jean
Paul Sartre, “Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki aynı hatayı yapmakta
ısrar etmenin anlamı yok.”
Çocuklarımız
hata yaptıklarında doğru yaptıklarından daha çok desteğe ihtiyaç duyarlar.
Öğrencilerin eksiklerini görmek, yanlışlarını yakalamak başarı değildir, başarı
onların hatalarından ders çıkartmalarını sağlayarak, öğrenmeye olan ilgilerini
arttırmaktır.
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder