Beslenmek,
dinlenmek ve üremek, diğer canlılarda olduğu gibi insanlar için de temel
ihtiyaçtır. Ancak sadece insanlar “ihtiyaç” durumunu abartır.
Beyin,
ihtiyaçları karşılamak için insanı “dürter”. Dürtülen de, hâsıl olan ihtiyacı
karşılamak için harekete geçer. İhtiyaçların karşılanması ise iki şekilde önem
taşır. Birincisi biyolojik, ikincisi ise beynin yarattığı psikolojik boşluğun
doldurulmasıdır. Yemek yenmediğinde, su içilmediğinde, organlar çalışamaz ve
enerji kaybı birçok soruna neden olacağı için uzun süre hayatta kalmak mümkün değildir.
Herkes hayatta kalmak için sadece yemek ve içmek önemlidir diye düşünse de
boşaltım yapılmazsa da yaşamak mümkün değildir. Bunun ne tür zorlukları
olduğunu bir düşünün bakalım… Aslına bakacak olursanız “almak ve vermek” yaşamsal
bir dengedir. Sürekli yiyemezsiniz ve sürekli uyuyamazsınız…
Hayatta
kalmak için gerekli olan ihtiyaçlar ekosistem içindeki tüm canlılar için aynıyken,
farklı ihtiyaçları da temel ihtiyaç
olarak görmek ve bunların sayısını arttırmak sadece insana mahsus bir şey.
Kimine göre giyinmek yeterliyken kimine göre modaya uygun giyinmek zorunlu! Hiç
et yemeyen de var, et yemeden yaşayamayacağını düşünün de... Televizyon
izlemeyen de var, televizyonsuz “yapamayan” da... Kumar oynamayı bilmeyen de
var, 24 saatini kumarhanede geçiren de... Telefonu gerektiği kadar kullanan da
var, elinden düşürmeyen de... Beynini kullanan da var, beyni olduğunu unutan da…
Şu
bir gerçek ki insanoğlunun yaşamındaki gelişmeler, onun temel ihtiyaçlarının sayısını da arttırmış görünüyor. Bugün her türlü ürün ve hizmet çok çabuk kabul
görüp ihtiyaç hâline getirildi. İnsan hayatındaki “olmazsa olmaz”ların sayısı
her geçen gün arttı. Kapitalizm, beraberinde ürün pazarlama ve reklamı hayatın
içine yerleştirdi. Cips yemeden, bilmem ne içmeden, pırlanta yüzük almadan, yemek
sipariş etmeden, maç seyretmeden hayatı sürdürmenin mümkün olmadığı algısı
yaratılarak, insanların bilinçaltındaki temel ihtiyaç listesi kabartıldı. Artık hiç kullanılmadığı hâlde bir sürü
gereksiz fonksiyonlu cihazlara para ödeniyor. İhtiyaç olmamasına rağmen sadece
sahip olma isteğiyle alışveriş yapılıyor. Beyinlere yerleştirilen ve bilinçaltında
-arka planda- çalışan “virüsler” nedeniyle insanlar bilinç seviyesinde sorgulama
yapmıyor. Maalesef her geçen gün bilinç geri planda kalırken, artık milyarlarca
insanı alışkanlıkları ve dürtüleri yönetiyor.
Oysa
gelişimine bakacak olursak, bebekken ihtiyaçları için ağlayan, sızlanan insan, büyüdükçe
dürtüleriyle baş etmeyi öğrenir, öğrenmesi beklenir. Yani 20 yaşında birisi
karnı acıktığında hâlâ ağlayarak yemek istiyorsa onda ciddi bir davranış bozukluğu
var demektir. Bir anlamda insan, bebekliğinde dürtülerini ısrarcı bir şekilde
dile getirirken, erişkinliğe ulaştıkça kendini kontrol etmeyi başarır. Yani her
dürtüldüğü anda ağlamamayı, sızlanmamayı, sabretmeyi öğrenir. Dürtüleri kontrol
edebilmek, ihtiyaçlarını sıralayabilmek
ve yeterince gidermek, bir anlamda
uygarlık göstergesi ve hayat becerisidir.
Temel
ihtiyaç listesi kabartılan insan, bilincini yitirmiş, dürtülerinin esiri olmuş!
Yarattığı sanal bir gerçeklik içinde dürtüle dürtüle yaşarken, ne yazık ki hem
kendi hem de dünyanın sonunu hazırlıyor.