4 Mart 2019 Pazartesi

Eğitimi ucuzlatmak!


Dershaneler kapanacak denildi ve yönetmeliklerden sözcük olarak çıkartıldı ama hayatımızdan çıkartılamadı. 

Temel lise diye bir okul türü yaratılarak dershanelerin yarı dershane yarı okul olan kurumlara dönüşmesine izin verildi. Ancak bunların yaşam süresi olarak da 2019 yılı belirlendi. 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılı sonunda kapanmaları kanunla sabitlendi.

Dershane lafı kaldırıldı ve kapatılmaları için ilk adım atılmış oldu ancak yerine özel öğretim kursları çoğaldı ve sözcük olarak kaldırılsa da “iş” olarak aynı işe devam edildi.

Bu arada devlet, özel okulculuğu teşvik etmek amacıyla özel okullarda çocuklarını okutanların bazılarına -ki bu bazılarının ekonomik anlamda ihtiyacı olan kişiler olması gerekiyordu ama maalesef tam anlamıyla ihtiyaç sahipleri bulundu mu tartışılır- maddi destek sağladı. Bu süreçte kim var kim yok okul açmaya, okulculuğu kazançlı bir yatırım olarak görmeye başladı. Her semtte onlarca özel okul açıldı. 

Devlet, birkaç yıl bu desteği verdi ama o da kademeli olarak kaldırıldı. Ne var ki uzun yıllardır tartışılan özel okul eğitim ücretinden alınan KDV bir türlü kaldırılmadı. Oysa devletin özel okulculuğu desteklemesinin en samimi göstergesi belki de buydu. Yani devlete “yük” olmadan kendi parasıyla çocuğunu okutan kişiden de vergi alınmaya devam edildi, ediliyor… Özel okulculuğun teşvik edildiği söylemi ise bir anlamda yarım kaldı.

Bu arada hakkını yemeyelim, devlet belirli bir miktar yatırımın üzerinde yatırım yapanları teşvik kapsamında değerlendiriyor ve desteğini sürdürüyor ancak okulculuktaki yatırım uzun soluklu ve geri dönüşü birçok kritere bağlı.  

Özel okul açmak için sadece maddi güç yeterli değil. Hele kıt kanaat, elinde ne varsa yatırarak bir bina tutup -ki bu binaların çoğu okul olarak imar edilmemiş- içini sıra ve tahtalarla donatarak okulculuk yapmaya çalışmakla bu iş hiç mi hiç olmuyor. 

Okul binası ne kadar büyürse işletme giderlerinin de arttığı, kampüslerin -yani bahçesi büyük ve birkaç binadan oluşan komplekslerin- giderlerinin tahminlerin çok üstünde olduğu nedense hiç hesaplanmıyor. Gösterişli okulun başarılı olacağı, cazibe yaratacağı ve “çok kazanç” getireceği düşünülüyor. Keşke her şey bu kadar basit olabilse. Yani iş kampüste veya binalarda da bitmiyor. Sürdürülebilir başarı gösteren bir okul yaratmak düşünüldüğünden çok daha zor.

Okul yapısal olarak kırılgandır. Birçok kriteri yerine getirmek ve aynı anda yapılandırmak gerekir. Öncelikler arasında ise ilk sırada her zaman insan gelir. Kariyer planlaması doğru yapılmış, akılcı insan kaynakları yönetimi, okul için zorunludur. Bu anlamda yaratıcı ve liderlik vasıfları yüksek yönetim ile birlikte “güçlü” öğretim kadrosu olması, öğretmenlerin haklarını tam alması ve mutlu olmaları gerekir. Belirli bir oranın üstünde sürekli değişen öğretim kadrosu (bu oran kadronun maksimum %10’udur), okullar arası kırıcı, etik dışı ve agresif rekabetle yapılan işin ucuzlatılması, okulun “ömrünü” kısaltır

Şu an izlediğim kadarıyla okullar arasında “anlaşılamaz” ve eğitimcilikle bağdaşmayacak derecede ağır bir rekabet var. Ticari kaygılarla yapılan “işler”, eğitimi her anlamda yaralıyor. Yönetici ve öğretmen transfer edenler, birbirinin öğrencisini almak için velilere mesaj atanlar, arayanlar, çok düşük ücretle öğrenci kaydedenler… Durum, bence vahim!

Gerçek şu ki, çok kısa sürede yüzlerce okul yapabilir ya da yıkabilir, kural koyup kaldırabilir, verir veya alırsınız bunlar kısa süreler içerisinde uygulanır ve izleri çabuk kaybolur. Ancak günümüzde değerini hâlen koruyan eğitimciliğin içini boşaltırsanız bir daha geri dolduramazsınız.

Can havliyle ve ticari kaygılarla etik dışı davranışların faturasının çok ağır bedelleri olacağını düşünüyorum. Bu davranış şekli, alışkanlıkları ve bakış açılarını değiştirir. Sonunda tüm ülke, eğitimi ticaret alanı, eğitimciyi de tüccar olarak görmeye başlar. Zamanla eğitimin içinde barındırdığı değerler bütünü ve “büyübozulur.

Neresinden tutsak elimizde kalır! 

Etik kısmını defalarca yazdığım için bu alana daha fazla girmek istemiyorum. Ancak maddi kısma biraz değinmemde yarar var. 

Eğitim öğretim faaliyetlerini hakkıyla yapan, öğretmenlerinin emeğinin karşılığını veren, sürdürülebilir eğitim-öğretim politikaları gerçekleştiren okul olabilmek, hiç de göründüğü gibi ucuz değil. Bunu düşük maliyetlerle becereceğini söyleyenler, mutlaka bir yerlerde hesap hatası yapmış demektir ve kısa zamanda bu hata okulun sonunu getirir.

Son birkaç yıl içinde “ortalık” büyük ümitlerle açılan ancak çoğu üç yılı tamamlamadan kapanan okullarla doldu. Meslek hayatını özel okullarda geçirmiş olan ben ve benim gibi eğitimcilerle son günlerde bazı bakanlık bürokratları bu sayının çok daha artacağını söylüyor ya, umarız biz yanılırız.

Bir okulun kapanmasının yarattığı travmaların önüne geçmek amacıyla, Devletin, eskiden de olduğu gibi okul açmak isteyenlerden teminat isteyeceği konuşuluyor. Bu teminatın ne olacağı, hem özel okulculuğun önünü açarak teşvik ederken, hem de okulun sürdürülebilir olmasını nasıl sağlayacağını sanırım yaşayarak göreceğiz.

Gerçek olan şu ki, 200 yıllık geçmişe sahip okul sistemi, maliyet olarak her ne kadar bire bir eğitimden daha uygun olsa da yine de pahalı bir iş! Okulculuğu kısa vadede kazanç kapısı olarak görmek ise büyük bir yanılgıdır.

Her ne kadar ticari bir faaliyet olsa da özel okulculuk, çok ciddi anlamda fedakârlık isteyen “gönül” ve sabır işidir.

Özel okul açmayı düşünenlere önerim; hazırladıkları fizibilite raporuna göre ortaya çıkan yatırım maliyetinin en az iki katı ekonomik güce sahip olmaları gerektiğini ve bunu zaman içerisinde açacakları okula peyderpey harcayacaklarını akıllarında tutmalarıdır.   

Eğitim-öğretimin tüm süreçleri ile yapılan işin doğruluğu ayrıca tartışılır ama devlet veya özel, kim yaparsa yapsın, sonuçta eğitim dünyanın her tarafında pahalı bir iştir. Eğitim maliyetlerini ucuzlatalım derken eğitimi ve eğitimciliğiucuzlatmamak” lazım!

Ömer ORHAN

1 yorum:

  1. Eğitimin kötü olup dersanelere ihtiyaç duyulan sistemlerde dersaneler arası ticari rekabette kaçınılmaz olarak gelinecek nokta şüphe,şaibe, içsel bilgiye erişim, etik ve yasa dışıliktir. Her sınav türü ve döneminde benzer konular toplumu yormaktadır. Çözüm tüm eğitim alanlarında köklü düzenlemeler ve dersanelerin kapatılmasıdır.
    Fethi Yılmaz yazdı 04.03.2019
    Tıpta Uzmanlık Sınavı sonrasında ÖSYM’nin soruları ve cevap anahtarını yayımlamadan önce sınav soruları sosyal medyada yer aldı. 24 Şubat 2019 Pazar günü gerçekleşen Tıpta Uzmanlık Sınavı öncesinde soruların Whatsapp gruplarında paylaşıldığı iddia edilirken, TUS sorularının çalındığı tartışmaları gündeme gelmişti.Sınav sorularının çalındığı iddiaları üzerine ÖSYM açıklama yaptı. TUS soruları ve cevap anahtarının çalındığı iddialarının odağındaki TUSDATA isimli dershane de konuyla ilgili açıklama yaptı. TUS’a giren doktorların Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne yaptıkları şikayetler ve söyledikleri, “sınav soruları çalındı mı” sorularını kuvvetlendirdi. Sınava giren bir doktor konuyla ilgili, "Bugün TUS dershanesine gitmeden başarı elde etmek çok zor” dedikten sonra, “Sızıntı iddiasının odağındaki TUS dershanesinin sınav öncesi 50 kişilik özel gizli grup oluşturduğunu ileri sürülüyor. Sınav soruları derece yapmaları için bu özel gruba verildi iddiası var. Bir de yüzde 98 soru tutturma, çıkan tüm sorulara referans spot bilgi paylaşımı sızıntı ihtimalini kuvvetlendiriyor. Binlerce tıp doktorunun emeğinin çalınmasına sessiz kalınmamalı” iddialarında bulunmuştu. Konuyla ilgili sosyal medyada ve farklı mecralarda da iddialar dile getirilmesi üzerine, TUSDATA sınava giren hocalarının soruları ezberledigini ifade etmişti. CİMER’e yapılan şikayete ÖSYM Hukuk Müşavirliği yanıt vermişti. ÖSYM açıklamasında, TUSDATA’nın “soruları ezberledik” şeklindeki açıklamasına yer verdi ve sorular ÖSYM'den iki gün erken açıklandığı için telif hakkı konusunda yasal işlem başlatılacağı ifade edildi.
    ÖSYM Başkanlığı Hukuk Müşavirliği CİMER’e yapılan şikayete şöyle yanıt vermişti: ÖSYM tarafından gerçekleştirilen sınavlarda, sınavlara giren bazı adaylarca sınav esnasında sorular ezberlenerek (bazen farklı adaylarca sınav esnasında ezberlenen sorular sınavdan sonra bir araya getirilerek) sınav sonrasında facebook, twitter, instagram, whatsapp, youtube gibi sosyal medya platformları üzerinden paylaşılabilmektedir.
    Orijnaline en yakın şekilde çıkartarak soruları sınav bittikten sonra whatsapp üzerinden paylaştıkları açıkça ifade edilmiştir.Telif hakkı Başkanlığımıza ait olan sınav soru ve cevaplarının 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırı olarak Başkanlığımızın yazılı izni olmaksızın yayınlanması suç olduğundan sınav sonrasında soruları izinsiz yayınlayan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulmakta ve aynı zamanda erişimin engellenmesi kararı verilmesi, Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliğinden talep edilmektedir.ilgili kişi ve kurumlar hakkında gerekli yasal işlemler başlatılmıştır.”
    2019-TUS sorularının sızdırıldığı iddiaların merkezinde olan TUSDATA’nın kurucuları arasında yer alan Uzman Doktor Sami Selçukbiricik’in bağlantıları da dikkat çekiyor. Uz. Dr. Sami Selçuk Biricik, kurucu olmasının yanı sıra, çeşitli illerde yapılan TUSDATA seminerlerine konuşmacı olarak katılıyor ve DUSDATA sitesinde yazarlık yapıyor İstanbul’da İskenderpaşa Cemaati’nin lideri Muhammed Nureddin Coşan’ın vakfettiği “Asfa Eğitim Vakfı" yönetim kurulunda, TUS sorularını sızdırdığı öne sürülen TUSDATA’nın kurucusu Uz.Dr.Sami Selçukbiricik’in adı da geçiyor. Sami Selçukbiricik, Özel Asfa Ferda Koleji Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.
    Türkiye geçmişte ÖSYM sınav hırsızlıklarıni geçmişte çok yaşadı. Dün FETÖ’nün yaptığı sınav hırsızlıklarının sonucunda Türkiye hala bedel öderken bugün devlete yerleştirilen başka cemaatler üzerinden yine aynı iddiaların konuşulması “Ne zaman ders alacağız” sorularını da beraberinde getiriyor.Fethi Yılmaz Odatv.com

    YanıtlaSil