Eğitim
denildiğinde sanırım ilk aklınıza gelen şey okuldur. Okul, hepimizin hayatında
iz bırakan yerdir. Elbette okula iz
bırakanlar da vardır ama konumuz bu değil.
Anaokulunda
“okulla flörtle” başlayan serüven yerini,
ilkokulda
“heyecana”,
ortaokulda
“umuda”,
lisede
“karamsarlığa” bırakır. Yok efendim böyle
değildir diyenleri duyar gibiyim. Bu kişilere; bilmem kaç milyon insan
içerisinde iyi örnekleri düşünerek hareket etmemelerini hatırlatırım. Hiçbir
şey yapmasak da zaten birkaç iyi örnek kendiliğinden gelişebilir.
Okullarda,
öğrenme merakıyla dolu olan öğrencilerin içindeki bu duygu zamanla alınır ve
yerine pinçik pinçik, kopuk ve “kuru bilgi” doldurulur. Geride, istemsiz
edinilmiş bir bilgi karmaşası ve neredeyse sıfır merakla öğrenme isteği kalır.
İnsan
beyninin öğrenmeye en uygun -tabiri caizse sünger gibi- olduğu yıllar bir
anlamda ziyan edilir. Yaşamla ilgili olduğu düşünülen bilgiler, yaşamla ve
deneyimle sabitlenmeden aktarılmaya çalışılır. Eğitim-öğretim süreçleri, büyük
bir muamma gibidir.
Öğretimle
ilgili kısım ciddi sorgulama ve yeniden yapılandırma gerektirdiğinden olsa
gerek, dünya üzerinde birkaç ülke dışında herkes ufak tefek düzenlemelerle 200
yıldır benzer yöntemlerle aynı öğretime devam ediyor.
Her
ne kadar eğitim-öğretim ya da tek başına dile pelesenk olmuş şekliyle “eğitim”
denilse de yapılan işin en büyük bölümü şu an için öğretimdir. Oysa Rönesans’ta
eğitime en çok kafa yoran aydınlardan olan Erasmus, deliliğe övgü yapıtında eğitime kuşkucu bakışı savunur. Kilisenin
dogmacı yaklaşımını sert dille eleştirirken, papaları İsa’nın kanına giren
adamlar olarak nitelendirmiştir. Erasmus’un eğitim anlayışı sıkı sıkıya ahlak
değerlerine bağlıdır. Erasmus, insanların belleklerine
bilgi doldurmanın eğitim demek olmadığını görmüş, çocukların yetişmesinde
anne sütünün, anne sevgisinin, baba dostluğunun, öğretmen hoşgörüsünün önemine vurgu
yapmıştır.
Rousseau’ya
göre ise çocuk yetiştirmede birçok yöntem kullanılmış ancak en gerekli olan
kullanılmamıştır. Çocuğa iyi düzenlenmiş özgür bir eğitim-öğretim ortamı
hazırlandığında en verimli sonuç alınabilir. Ancak maalesef insanlar,
özgürlükle başıboşluğu birbirine karıştırdıklarından özgürlükten uzak dururlar.
Oysa “Anlamanın en iyi yolu yapmaktır. En sağlam öğrenilen kendi kendine
öğrenilendir.” diyen Kant’ın bu görüşü Rousseau’yu destekler niteliktedir.
MÖ
450’li yıllarda, yani bundan 2470 yıl önce Platon ne demiş: “En iyi eğitim,
ruha ve bedene, edinebileceği tüm güzelliği ve tüm yetkinliği verebilen
eğitimdir. Ruha zorla sokulan ders ruhta çok kalmaz, gider. Çocuklarınıza şiddet uygulamayın, daha çok oynayarak
eğitimlerini sağlayın.”
Büyük
düşünürlerin “büyük” laflarını aldık, kabul ettik! Ama “Bizim de sözümüz var
aşka dair” demiş şair… “Eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır.” atasözü ise
Anadolu coğrafyasında, deneyimlenmiş bir saptama olarak günümüzde hâlen
geçerliğini koruyor.
Maalesef bizim için eğitim; çocuğun okula gitmesi, derslerine çalışması, tam notlar
alarak okulu başarması, sonra da çok para kazanabileceği bir meslek sahibi
olması. Oysa insan, karmaşık bir varlık. Duyguları ve zekâsı onun yaşamını daha
da karmaşık hâle getirdiği için eğitimle ilgili süreçlerde çok daha özenli olunması
gerekir. Üstelik eğitim işini okullara bırakarak çözmek mümkün de değil.
Okullar
benzin istasyonu değildir. Okulları, benzin istasyonu gibi görürsek işi doğru
yapmış olmayız. 200 yıldan beri, gelen öğrencilere yakıt doldurur gibi doldur
bilgiyi ve gönder hayatın karmaşık yollarına... Benzinci benzini vermiş, okul
bilgiyi aktarmıştır!
Gerçi
sadece verilen yakıt benzetmesinden yola çıkarsak, o bile yanlış yapılmaktadır. Yani yarış arabasında, binek bir
araçta, kamyonda ve jette kullanılan yakıt birbirinden farklıdır. Anlaşılan o
ki, benzinciler işini eğitimcilerden iyi yapmaktadır!
Eğitimden anladığımız, amaçladığımız
şey, çocukları “ağzına” kadar bilgiyle
doldurduktan sonra bir sonraki eğitim kurumuna göndermek. Ne var ki eğitim,
öğretimi de içine alan, bireylerin biyolojik, bilişsel, duygusal ve hazır bulunuşluklarına
göre farklılık göstermesi gereken disiplinleri de kapsayan, karmaşık süreçlerin
bütünüdür. Bilgi değişebilir ve daha sonra da edinilebilir; ancak kötü eğitimle
öğrenim durur.
Günümüzde
yeni nesil otomobillerde hibrit teknolojisi kullanılmaya başladığını
biliyorsunuz. Bu teknoloji sayesinde alternatif ve yenilenebilir enerji
kaynakları ile araçların ekonomik, çevre dostu ve uzun mesafeler gitmesi
hedeflenmektedir. Dünya inanılmaz şekilde değişime uğrarken eğitim, milyonlarca
insanın birlikte başladığı ve varış noktasına çok az insanın ulaştığı bir yarış
olarak görülmeye devam ediliyor. Bir anlamda öğretim adına eğitim feda ediliyor!
Güle
oynaya sevgiyle ve merakla başlayan eğitim yolculuğu, unutulmak için
ezberlenmiş bilgi karmaşası ve bir kâğıt parçasından ibaret diploma ile son
buluyor.
Kısacası
18 yıl süren fragmanın ardından “bambaşka
bir film” başlıyor ama ortada ne senarist ne yönetmen ne de sinema sahibi
oluyor.
Animasyon
ve kahkahalarla başlayan eğitim filmimiz,
çoğunlukla dramla sona eriyor.
Umarım
“pek yakında” oynayacak film umut olur…
Ömer
ORHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder