Koş;
Okula geç kalacaksın,
Sınavı kaçıracaksın,
İşe gecikeceksin,
Daha çok çalış, koş, koş…
Hummalı bir koşuşturmadan
ibaret yaşamlar… Herkes koştuğu için koşanlarla ne yakalayacağını bilmeden
koşanlar aynı taraftadır.
Ne için okula gittiğini çoktan
unutmuş olanlar, sınavları sadece
not olarak görenler, iş için işe gidenler, tadını almadan yemek yiyenler ile ne
için çalıştığını bilmeyenler de aynı kişilerdir.
Hep daha çok… Daha fazla sahip
olma güdüsü...
Dünyayı yese de doymayan
insanoğlu!
Antik Roma’da insanlar yemek
yemeye o kadar düşkünmüşler ki doyuncaya kadar yerler sonra kendilerini
kustururlar ve tekrar yemek yerlermiş.
Affınıza sığınarak buna “çüş”
demek lazım. Gelinen son nokta bu olsa gerek.
Aradan 2500 yıl geçti,
alışkanlıklar değişti. Artık tekrar yiyebilmek için kusanlar yok ama paradan
para kazananlar, rant için doğayı katledenler, milleti dolandıranlar, hırsızlık
yapanlar, değerleri hiçe sayarak servetine servet katanlar gibi daha beterleri
var. Oysa yaşam alanlarını geliştirmek için zenginlikleri ve güçlerini
umarsızca kullananların sonu da hep aynı olmuştur. Yaş ilerledikçe küçülen
yaşam alanlarına hapsolmak! Önce
koca koca malikânelerin içerisine, sonra bir odasına, sonra da bir yatağına.
Çok ironik değil mi? İronik mironik, fazlasını hep geri alan bir sistem…
Koşarak gittiği yere iyi bakmalı insan. Salt para kazanmak için ömrünü
tüketip, bakir bir sahil kasabasında yer alarak bir bölümünü de “kaçak inşa”
ettiği, yüksek duvarlarla çevirdiği, kameralarla donattığı villasında,
hayatının kalanını yalnız başına ve korkarak geçirmeye çalışmak marifet değil.
Ömür, bir fani koşuşturmadır
işte… Neresinden baksanız yaman bir çelişkidir ve anlayana, algılayana anlatır
gerçekliğini.
Hakiki servetin ne olduğunu
anlamak için yaşamı ıskalamamalı insan. Toprağı tanımalı, elleriyle bir fidan
dikmeli ve büyümesini izlemeli. Eğer ömrü yeterse meyvesinden yemeli, öyle
kusarcasına da değil eşine dostuna hatta mümkünse yedi kat yabancıya da ikram
etmeli...
Komşu edinmeli, dostları
olmalı; kan ter içinde koşmadan, yan yana yürüyerek, yaşamın sunduğu
güzellikleri paylaşabilmeli.
Hayat, insanların
koşuşturmasından kazananlarla
doludur. Oysa koşan hiç kimse kendi başlangıcına dönemez. Gittiği yer, sonunda sonu olur.
Eğitim, insanlara “sonu” görmeden önce, sadece spor için koşmasını ama her zaman tutkularının
peşinden yürümesini ve duracağı yeri bilmesini anlamak için
bir şans verir…
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder