Ben “çektim”, çocuğum çekmesin… Ben “yaşadım”, çocuğum yaşamasın… Bu cümlelerin içindeki olumsuzlukları
hiç kimse istemez, hele çocukları için asla!.. Temenni olarak bir sorun yok.
Peki, yaşanan bazı olumsuzlukların çocuklarımızın gelişimine katkı da sağladığını
hiç düşündünüz mü? Bence, göz ardı edilen işte bu!
Nasıl yapmalı?
Nereden başlamalı?
“En doğru” var mıdır, varsa nedir?
“Ben
de böyleydim, bilmem ne dersini hiç sevmezdim ya da bilmem ne dersinde başarılı
olamazdım.” söylemi çocuğunuza ne kazandırır? Bunu duyan
çocuğun o derste başarılı olma ihtimali var mıdır veya derse karşı ön yargı
geliştirmemesi olası mıdır? Siz sonucu baştan belirlemiş oldunuz bile…
Tabii bunun tersi de mümkün, “Ben
çok başarılıydım, sen de başarılı olmalısın!” Daha başlamadan böyle bir şart
size dayatılmış olsa siz nasıl hissedersiniz? Bu da yanlış.
Demek ki çocuğunuzu
yetiştirmek için kendinizden yola çıkmamanız gerekir. Onun farklı bir birey
olduğunu, farklı deneyimlere sahip olduğunu ve olacağını, sizden değişik
öğrenme şekilleri ile öğrendiğini kabul etmek, ilgi ve becerileri gibi bireysel
farklılıklarını göz önüne alarak onu kendinizle veya başkalarıyla karşılaştırma
yanlışına düşmemek gerekir.
Anne ve babaların model
olduğunu unutmamaları ve söylemlerine de çok dikkat etmeleri gerekir. Örneğin, “Okulda
çok haylazdım.” dediğinizde potansiyel bir “haylaz” yaratmış olursunuz.
Çocuğunuzun okul öncesi
yaşlarda öğrendiklerini nasıl önemsediyseniz ve bunu desteklediyseniz okula
başladıktan sonra da öğrendiklerini
önemsediğinizi belli etmelisiniz, öğrenmediklerini değil!
Ona, meraklı oluşunun birinci
derecede gerekli olduğu mesajını vermeli ve bu mesajı sürekli canlı
tutmalısınız. Ne öğrendiğinden çok ne öğrenmediğiyle ilgilenmek, “hayati
anlamda” hata yapmanıza neden olabilir. Yani sınavlar başladığında, notlar
üzerinden yapılan her konuşmanın sonunda: “Kaç aldın?”, “Bilmem kim kaç aldı?”
veya “Neden daha yüksek not alamadın?” gibi sorular soruluyorsa bunun
faydasının olmadığını göreceksiniz. Bunu yapmayın. Onun ne öğrendiği ile
ilgilendiğinizi düşünmesini sağlayın. Bazen yüksek bazen düşük puan alınabilir.
Belki sınav kötü hazırlanmış bir sınavdır, belki çocuğunuz yeterince öğrenmemiş
olabilir ya da başka bir neden vardır. Bu önemli değildir ve değişebilir.
Çocukların ekran bağımlısı olmasına asla izin vermeyin.
Bebek yaşlarda televizyon ilgisini çekiyor ve sessiz sedasız izliyor diye göz
yumduğunuz durum, çocuğunuzun her geçen gün ona bağımlı olmasına neden
olacaktır.
Televizyon her akşam açılmak
zorundaymış gibi bir “ritüele” de gerek yok! Seçici olun ki çocuğunuz da
seçerek izlemeyi öğrensin.
“Aman efendim bizim zamanımızda
yoktu, alamadık, ben çocuğuma en iyisini, en hızlısını alayım.” diye düşünerek
bilgisayar alanlar, dikkat! Kontrol edemeyeceğiniz bir başka bağımlılığı
çocuğunuza sunduğunuzu unutmayın. Çocukların ilgi ve meraklarına göre
bilgisayar kullandıkları bir gerçek ama maalesef birçoğu genellikle bilgisayar
oyunlarını ve İnternet ortamında zaman geçirmeyi, daha doğrusu “öldürmeyi”,
seviyor.
Anlayacağınız, benim yoktu;
alayım da “âlim” olsun çocuğum, dediğiniz bilgisayar da bir başka sihirli ekran
ve sihri zehir saçıyor.
Günümüzde en yaygın kullanılan
baş belası belki de akıllı
telefonlar. Anaokulu çocuklarının bile telefon istediğini duyuyoruz, şaka gibi…
Ebeveynler sıklıkla tereddüt etseler de sonunda toplumsal yaklaşımlarına göre
onlar da çocuklarına küçük yaşlarda telefon alıyor. Mazeret ise: “Arkadaşlarının
hepsinde var, aman ezilmesin, onun da olsun!” Helali hoş olsun da bu ne
acelecilik?
Ben size olacakları söyleyeyim,
siz karar verin:
Whatsapp mesaj çılgınlığına
dâhil olacak. Arkadaşlarının yüzüne bile bakmayacak ve berbat bir yazım dili
ile sosyalleşmeye çalışacak. Çoğu, boş ve saçma sapan dedikodularla dolu
sohbetler yapacak ama gerçek anlamda sohbet etmeyi unutacak.
Mahremiyet nedir, bilmeden
kişisel bilgiler, görüntüler şaka adına paylaşılacak, kabullenilmeye
başlanacak. Bir anlamda değerler eriyecek.
Bu arada, hani iletişim amaçlı
aldığınızı söylemiş ve her aradığınızda ona ulaşacağınızı zannetmiştiniz ya,
yanıldığınızı göreceksiniz çünkü siz ne zaman arasanız ona ulaşamayacaksınız!
Ekran bağımlılığı, özellikle
Türk toplumunun baş edemediği bir bela! Bu süreçleri yönetmek ilgi, takip ve
sorumluluk gerektiriyor. Bu anlamda teknolojiyi amaca uygun kullanmayı öğretmek şart!
Okuyun ve okutun! Her akşam elinize kitabınızı
alarak çocuğunuza örnek olun. Mesela kitap okunmadan televizyon açmayın. (Bana göre hiç açmayın ama yine de siz
bilirsiniz. Kötü alışkanlıklar da bir şekilde ediniliyor! Siz önceliğinizi neye
verirseniz çocuğunuz da önceliğini ona verecektir.)
“Şimdiki nesil okumuyor!” diye
bir söylem var ama ben katılmıyorum. Bana göre şimdiki nesil “çok okuyor”.
Özellikle Batı toplumlarının gençleri bu anlamda dünya ortalamasının üzerine
çıkıyor. Türkiye’de durum biraz daha farklı; bizimkiler de okuyor ama çoğu boş okuyor. Disiplinli olarak gazete,
makale, kitap değil ama ekrandan, sosyal medyadan, bölük pörçük okuduğu kesin.
Sonra sıralama sınavlarına girdiklerinde, vay efendim paragraf soruları çok
uzunmuş da o nedenle yapamamışlarmış!
Ne yapmak lazım? Hiç
okuyamıyorsanız günde sadece 10 sayfa okuyun ve okutun. Yılda 3650 sayfa okumuş
olursunuz. Bu da her ay 300 sayfalık bir kitap okunması anlamına gelir ki buna
da şükür!
Çocuğunuzla nitelikli zaman geçirin. Yaptıklarını,
meraklarını, sorularını, sorunlarını konuşun ve onu önemsediğinizi samimi
olarak gösterin. Akşamdan akşama, yüzüne bile bakmadan dile getirdiğiniz “Nasılsın,
iyi misin?” söyleminden öteye geçin. Küçükken çocuğunun atı olup altında dört ayak duran ebeveynlerin, o büyüdükçe oturan kızgın boğa figürüne bürünmeleri
pek olmuyor! At olmaya da boğa olmaya da gerek yok, unutmayın ölçüyü siz
belirliyorsunuz. Başlangıçta “vıcık vıcık” olmak, sonrasında ise hiç görünmemek
sağlıklı bir ilişki için uygun değil.
Ona yeri geldiğinde “hayır”
demesini, “hayır” dendiğinde buna saygı duymasının önemini anlatın.
Para ve itibar için onurundan
ve değerlerinden vazgeçmemesini öğütleyin. İyi insan olması için uğraşın. Ona
bırakacağınız en büyük servetin “doğruluk, samimiyet, emeğe saygı gibi
değerleri yüksek bir insan olmasını sağlamak” olduğunu unutmayın.
İnsan çocuğu için her zaman en
iyisini ister ve iyiler saymakla bitmez. Bu saydıklarımı çok küçük yaşlardan
başlayarak çocuklara kazandırmak gerekir. Bunun için samimi bir yaklaşım
gerekir. Süreç içerisinde çoğu zaman acı reçeteler verilecek ve mutsuzluklar
yaşanacaktır ama “ben çektim, çocuğum
çekmesin” denmemelidir. Yazının başlangıcına geri dönersek; insan,
sorumluluklarını taşıyabildiği ölçüde olgunlaşıyor.
Sonuç olarak anne-baba olmak
zordur. Önce sizin sorumluluk almanız gerekir. Bunun için sınır çizen, hayır
diyebilen ve dediğinin arkasında duran, çocuğuyla samimi ve nitelikli zaman
geçiren ama gerçek rolünü unutmayan, değerlere önem veren, okuyan, ekran
bağımlısı olmayan, üreten olmalısınız. Ancak “olduklarınızı” dayatmamalı ve “olamadıklarınızı”
çocuğunuzdan beklememelisiniz.
Ne diyelim, kolay gelsin!
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder