Hiç şüphe yok ki moda, insanların vazgeçemediği sosyal bir motivasyon aracı. Bunu kabul etmek lazım…
Örneğin 1970-1990 yılları arasında Amerikan mallarına karşı olanlar bile İstanbul Kapalıçarşı’daki dükkânlarda, gizlice el altından satılan Levi’s kotlara pek meraklıydı.
Bu kotlara sahip olma "şansını" elde edenler ise uzunca bir süre orasını burasını ovuşturarak beyazlatmaya çalışırlardı. Çünkü beyazlatılmış kot pek revaçtı.
İşportada "hakiki sahte Livays" diye bağıranı da görmüştüm ki yurdum insanı işte bu kadar da dürüst diye anılarımdaki yerini aldı.
İki
karış yakalar, İspanyol paça dar pantolonlar, mini etekler -ki en çok
bir yukarı bir aşağıya değişerek modanın da oyuncağı oldular- hepsini
denedik. Bir tek ropdöşambırı içselleştiremedik, o da Türk filmlerinin fabrikatör aktörlerine özel kaldı. Bu kadar da mütevazıyız işte...
Eskiyen,
yıpranan kıyafetler ihtiyacı olanlara verilir, iyi de olurdu hani
-hatta ilk deri montuma da böyle sahip olmuştum- şimdilerde ise bol para
dökülerek, yırtık kotlar, sağı solu sökülmüş üst baş moda! Giyilmişler
ise çöp!
Şu moda nelere kadirdir, donunu bile insanın başına geçiriverir de sokaklarda alımlı çalımlı dolaştırır.
Moda,
Latince “modo” sözcüğünden gelmiş -hey maşallah hangi sözcük Latinceden
gelmemiş ki- “hemen şimdi” anlamında ve tüketimi belirleyen tüketim
anlayışı demek…
Giyecek
başta olmak üzere, süs, püs, gösteriş, müzik, sanat ve günlük yaşamda
karşılaştığımız, bir şekilde “tercih” edilen ne varsa modanın kapsamına
giriyor. Giren de bir daha çıkamıyor vesselâm.
Allah esirgesin ama her şeye giren moda eğitime de girmiş görünüyor! Düşünün, kırk yıllık yaratıcılık, birkaç yıl önce yerini inovasyona terk etti.
Buyurun inovasyonun OECD tanımı: “İnovasyon,
yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet) veya
sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, iş
yeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel
yöntemin uygulanmasıdır.”
Üniversitelerde
başlayan inovatif insan yetiştirme furyası zamanla liselere,
ortaokullara indirgendi. Hatta bu konuda çok gecikiliyor,
anaokullarından başlanması lazım dendiğini duyduğum gün bu iş bitti
dedim!Pantolonunu çekemeyen çocuktan üretim, kârlılık ve daha fazla katma değer yaratması bekleniyor!
Bunu
servis edene sormak lazım, siz şimdiye kadar nereye ne kattınız diye?
Ne kadar kattınız? Sizin ürettiğiniz değerler nelerdir?
Aklına
esen, okulların içine hapsedilmiş ve canından bezdirilmiş çocuklar
üzerinden moda yaratmaya çalışıyor ya ben ona yanıyorum!
STEM?
Science (Fen), Technology (Teknoloji), Engineering (Mühendislik) ve
Mathematics (Matematik)… Öğrencilerin kuru bilgi yerine yaşamla
örtüştürecekleri ve yaratıcılıklarının geliştirileceğini öngören bir
proje. Başka bir versiyonu daha var: STEAM aradaki “A” art (sanat)…
Bilimsel eğitime sanatsal bir bakış ve yaratıcılık katılmış hâli. Yani
STEM’in soslu olanı…
Code? Kodlama…
Programlama
öğrenmek, insana sistematik düşünme, problem çözebilme, olaylar
arasındaki ilişkileri görebilme, yaratıcı düşünebilme gibi yetiler
kazandırıyor, denilmektedir. Tamam, bu da kabul!
Adını Maria Montessori’den alan Montessori Eğitimi…
Sorry?..
Montessori…
Çocuğun bireysel becerilerine ve ilgi alanlarına, bireysel öğrenme
hızına ve karakter özelliklerine uygun bir pedagojidir. Yararlı mıdır?
Evet. Ancak okul öncesi başlatılan programa ilköğretimde de devam
edebilmek gerekir. Ne var ki yasal olarak bu çok mümkün değil. Yapanlar
var ama o da -mış gibi…
Bu kadarına da “hiç yoktan iyidir” diyelim.
Bilgisayar destekli eğitimi bir uygulayan bir de uygulamayan pişman.
Daha kendisi desteksiz duramayan, tablet destekli eğitim ise tam bir fiyasko!
Biraz oradan, biraz buradan, farklı ülke ve kültürlerde denenmiş ve tutmuş modellere olan merakımız da küçümsenmeyecek derecede olunca ortalık toz duman.
İronik ama bu kadar meraklı olunmasına rağmen maalesef öğrencilerin merakı yok edilmeye devam ediliyor.
İlahi bir ses!
“Bunların hepsini uygulayabilirsiniz ama öncelikle MEB müfredatlarına göre öğrenim yapılacak”.
Hadi sıkıyorsa yap bakalım!
Aman
yanlış anlaşılmasın hepsinin içine baktığımızda anlamlı olduklarını
görüyoruz ama ulusal eğitim sistemi/resmi içerisinde çoğu
gerçekliğimizle örtüşmediği için yama gibi kalıyor.
Geldiğimiz
nokta ise hiç sınıf yüzü görmemiş, öğretmenlik yapmamış,
sertifikalı/sertifikasız “koçlar” ile her türlü girişimcinin
eğitimciliğe soyunmuş olması.
Sanat için soyunulur da eğitim için soyunulmaz mı?
Bu
işler için “soyunan eğitim modacılarına” duyurulur; eğitim, masa
başında modelleyebileceğiniz bir projeden çok daha incelik ister ki
bunun için “üşütmeniz” bir işe yaramaz!
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder