İnsan, diğer canlılar
içerisinde tek düşünen ve en akıllı olandır. Kırk bir kere maşallah, “Allah nazardan korusun”!
Hemen her konuda çatışan
insanları birleştiren bu “akıllıyız” söylemi, henüz hiçbir canlı tarafından onaylanmamıştır.
Bundan sonra da herhangi bir canlı bunu onaylar mı bilinmez ama insanın
varoluşundan beri davranışlarında olumluya giden bir seyir yoktur.
Oysa aklı, insanın hayatını karmaşık hâle getirmeye ve onu doğallıktan
da uzaklaştırmaya itmiştir. Ayrıca akıl, egoyu
ortaya çıkartmış ki işte “biz” o zaman bittik. Egomuzun işaret ettiği sosyal
kimlikte de “ben” yazıyordu. Çok sevdik, “bencildik” artık…
“Ben”ler de sahip oldukları
kültüre göre farklı özellikler sergilerler. Örneğin bizdeki “ben” durumunu en
güzel özetleyen söz ve Türk filmlerinin vazgeçilmez repliği; “Ya benim
olacaksın, ya toprağın!”dır. Ortamız yok.
İnsanın sahip olma dürtüsü o
kadar kuvvetlidir ki maalesef vazgeçmeyi
de çoğu zaman bilememiştir.
Tarih boyunca birçok bilim
insanı bu konuya kafa yormuş, makaleler, kitaplar yazmış ama nafile. İnsanlar, hep
anlamak istediklerini anlamıştır.
O, her şeyi bilendir. Yılmaz, yanılmaz, yıkılmaz…
Kendini sürekli güçlü gösterme
çabası içinde olan insan, bunun için birçok alan yaratmıştır. Maddi zenginlik
en bilindik alanıdır. Para ve servet, güç olarak anlamlandırılmış ve kabul
edilmiştir.
Zenginlik, sosyal statü ve
üstünlük hissini de beraberinde getirmiş, birçoğuna göre her şeyi ”satın” alabileceği
bir güç olarak görülmüştür. Elde etmek ve kaybetmemek için aklının ve duygularının işaret ettiği her şeyden vazgeçebilir
duruma gelinmiştir.
Zenginlik kabartma tozu gibidir, insanın egosunu şişirir ve kabartır. Gözle
göremediğiniz bir şeyin bu kadar şişip büyüyebileceğini, insanların üzerinde
etki yaratacağını başka bir canlıda
görme şansınız da yoktur.
Egonun büyümesinin en önemli
nedenlerinden biri de “makamdır”. Hakkıyla gelinen makamların “hakkını” vererek, genel anlamda diğerlerine bir
gönderme yapmadan geçmek olmaz. Makamı elde etmiş, koltuğunu doldurmuş,
diğerlerinden farklı olan yukarıda sözü edilen ve ayırt edilen, o “muhteşem”
insandan söz etmeden nasıl geçeriz. Tümüyle bir başarı abidesi! Makamı için ne badireler atlatmış, görüşmeler yapmış,
kendini her konuda nasıl da ikna etmiş ve koltuğa oturmuştur. Bundan sonra zaferin
tadı çıkartılmalı, talimatlar verilmeli, haddi aşanlara had bildirilmelidir. Öte yandan kendisine minnet duygusunu dile
getirenlere zaman ayırmalı ve egosunun şişirilmesine izin vermelidir. Yapılacak
çok iş vardır!
Literatürde bunlara “biz”
diyemeyenler yani “benciller” ya da “egoistler” denir. “İzm”leri bile vardır
“egoizm”… Ancak çalışan, emek veren, ter dökenlerin böyle bir “izm”leri
olmadığı gibi egolarını şişirecek fırsat ve alan da bulamazlar.
İşin en kötü tarafı ise tanımları
yapanlar, kuralları koyanlar, prosedürleri belirleyenler de yine onlardır. İşi
prosedürlere ne kadar uygun yaptığını açıklamak ve kendini anlatmak zorunda
kalanlar ise diğerleridir. Ancak akıl dışı yaklaşımlarla her zaman haklı
olanlar, elbette gücünün zirvesinde olanlardır.
Birileri mutlaka gücünü
yitirenlerin yerini alacak, bunun için ne gerekiyorsa yapacaktır. Yaptığı işin
ne kadar doğru olduğunu kendi vicdanına, yüreğine ve aklına anlatacak, kendini
ikna edecektir. İnsanoğlu var olduğundan beri bu durum böyle olmuş ve bundan
sonra da böyle olacaktır.
Hangi meslek grubunda olursa
olsun, bu yaklaşım mutlaka sergilenmektedir. Bu, insanın hamuru ile ilgili bir şeydir. Kimisinin hamurunda “ego”
biraz fazla kaçmıştır.
Makamını, zenginliğini ve
gücünü bir kenara bıraktığında geride kalan sensin! Yaşama kattığın değerler ve
hak ettiğin için saygı görmelisin. Eğer böyle değilse, oturduğun koltuğa gösterilen saygı için her
kalktığında kendisine teşekkür
edebilirsin.
Şişmeyi bekleyen egolar için
buyurun hep birlikte üfleyelim…
Ömer Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder