Âdem
ile Havva elmayı ısırınca mı cennetten kovuldu, yoksa sonrasında biz mi
hayatımızı cehenneme çevirdik belli değil.
Ancak
onlarla birlikte yemeye “başladığımız” kesin.
“Yemeye”
alışmış insan ırkı ise çeşit çeşit…
Elma
yiyenler, ayva yiyenler, “avanta” yiyenler…
Yeme
de bir sindirim meselesidir ve belli
ki elma, sindirim sistemini “geliştirmektedir”. Mucizevi bir meyve olan elmanın
bazıları özünden, bazıları da sapından
nasibini almıştır.
İşte
bu saptan nasibini alanların, gelişmiş bir sindirim sistemine sahip oldukları
kesindir; ancak bilim insanları homo sapienslerin
alt türü olduklarını iddia ettikleri bu insanların beyinlerine henüz
rastlayamamıştır.
İşin
şakası bir yana insanlar, farklı farklı.
Beyni
olanı da var, var olup da kullanmayanı da!
Bilindiği
üzere beyin, içten yanmalı bir motor gibidir ve yakıt olarak oksijen tüketir.
Oksijen ise doğada “henüz” bolca bulunmakla birlikte yakanı da var, ziyan edeni
de…
Oksijeni
yakanla ziyan eden doğada eşit olsa
da buna karşılık yaşam hiç adil değildir. Beynini kullananla kullanmayan çoğu
zaman aynı kefededir! Gerçi son yıllarda beynini kullananlara “aynı kefede” de
yer yok ama bu da bir uygarlık meselesidir ve ülkeden ülkeye “terazi” kullanımı
değişir.
Terazi;
popüler kültürde burç, sosyal hayatta ağırlık ölçme aracı ve adaletin dengesini
gösteren simgedir.
Düşünün,
Eski Yunan bundan 2500 yıl önce adaleti hangi seviyede önemsemiş ki Themis Heykeli’ni
yaratmış. Themis, bir elinde kılıç, diğer elinde dengede bir terazi, gözleri
bağlı kadın heykelidir.
Themis’in
bakire bir kadın oluşu bağımsızlığını, gözünün bağlı oluşu tarafsızlığını, bir
elinde tuttuğu terazi adaletini ve bunu dengeli dağıttığını, diğer elindeki
kılıç ise adil olarak verdiği cezaların gücü ve caydırıcılığını gösterecek
şekilde tasarlanmıştır.
Günümüze
kadar tüm dünya ülkeleri de bu simgeyi bayılarak “kullanmıştır”! Themis’in
gözündeki bağı çözenler, terazinin dengesini bozanlar, kılıcı halkı sindirmek
için kullananlar derken geriye ne bakirenin saflığı kaldı ne de adaleti…
Yasak
elmayı yiyerek çöküşünü başlatan insanoğlu, Themis’i kirlettikten sonra da
ayvayı yedi!
Uygarlığın
ölçüsünü okumak belirliyor olsa bile ne okuduğun ve okuduğundan ne anladığın
çok daha önemlidir.
Okullarda
beynin kullanımı, sınavlardaki başarıya endeksliyken yaşam ilginç ölçümlemeleri
gerekli kılar. Böylece okullar çoğunlukla sınavlarda başarılı olan ve
becerilerinin geliştirildiği iddia edilen beceriksizler yaratır. Sisteme rağmen becerikli olanlar ise aradan sıyrılarak
farkını gösterir.
Maalesef
200 yıl öncesine ait okul modelleri ile 21. yüzyıl inşa edilmeye
çalışılmaktadır. Okullar dört duvarla çevrildikten sonra işler değişmeye
başlamıştır. Tarihsel olaylar, mekânlar, coğrafi oluşumlar, toprak ve kaya çeşitleri,
bitkiler, hayvanlar, insanlar, ekonomik durumlar, sosyal olaylar, sanat gibi
okulun dışında olup biten ne varsa okulun içinde
öğretilmeye çalışılmaktadır. Üstelik öğrencilerin tümünün bu çeşitliliği hayal
etmesi ve iştahla öğrenmesi beklenmektedir. Oysa insanoğlunun neye iştahlı
olduğu iyi bilinmektedir.
İleride
cennet meyvelerinin ikram edileceği söylemleri de insanlığın bu dünyadaki
iştahını maalesef kesmemiştir.
Tarihte
hiçbir meyve elmanın yaşadıklarını yaşamamıştır.
Oğluyla
pazar yerine giden ve Vali’ye selam vermediği için tutuklatılan William Tell’e,
bir direğe bağlatılan oğlunun başına konan elmayı okla vurması emredildi.
William, elmayı vurmayı başardı ama olan elmaya olmuştu.
Pamuk
Prensesi uyutmak için cadı, zehirli bir elma kullanmıştı.
İnsanlığın
var oluşundan itibaren her zaman kötü işlere bulaşan elma bu şöhretinden 17. yüzyılda
kurtuldu.
Tüm
zamanların en iyi fizikçisi olan Albert Einstein’dan sonra ikinci sırayı alan
Isaac Newton, elmayla yer çekimi kanununu ispatladı. Cambridge’de öğrenim gören
Newton 1665-1667 yılları arasında yaşadığı çiftlikte, bir elma ağacının altında
otururken bu dâhiyane gözlemini yapmıştı. Beyaz ışığın prizmadan yansıyarak
renk tayfını oluşturmasını da yine yaşadığı çiftlik evinde keşfetti.
Demek
ki ne varsa doğada var…
Şimdilerde
İsviçre-Fransa sınırında yerin 100 m altında ve 27 km uzunluğundaki Büyük
Hadron Çarpıştırıcısı’nda atomaltı parçacıkları çarpıştırılıyor. Bilim
insanları Higgs parçacığını (Higgs bozonu-Higgson) inceliyor ve mümkünse
yeniden büyük patlamayı gerçekleştirmeye çalışıyor.
Anlaşılan
o ki ilk patlama bizi (big bang) “kesmedi”.
Şimdi
sıra bizde… Bir de biz patlatalım. Belki sonunda ilahi ışığı görürüz.
Sormayı
unuttum. Siz hangi meyveyi tercih ederdiniz?
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder