Işık
olmazsa renk de olmaz.
Renk,
“ışıktır”.
Temel
olarak renkler ana renkler ve ara renkler olarak ikiye ayrılır.
Ana
renkler; sarı, kırmızı ve mavi,
Ara
renkler; turuncu, yeşil ve mordur.
Kırmızı,
turuncu ve sarı sıcak, mavi ve yeşil soğuk, mor ise sıcak renkler içinde soğuk,
soğuk renkler içinde sıcak göründüğü için ılık renk olarak kabul edilebilir.
Renklerin
birbiriyle karıştırılması ve içerisine beyaz veya siyah eklenmesiyle birçok
farklı renk ve ton elde edilir.
Temel
sanat eğitiminde kara kalem ve kömür kalemle (füzen) yapılan tonlama
çalışmalarında beyazdan siyaha kadar olabildiğince çok ara değer gösterilmeye
çaba gösterilir. Bu değerlere gri denir.
Siyahla
beyazın karışımından elde edilen gri içerisine farklı renkler katarak daha
“renkli” griler de elde edilebilir.
Formun
gerçek yapısını gösterebilmek için ışığın geliş yönüne göre gölge -tonlama-
çalışması yapılarak grilerle boyanır. Etrafımıza baktığımızda hava şartları ve
ışık durumunun maddelerin üzerinde farklı renkler ve tonlar yarattığını
görürüz. Objelerin sahip oldukları renkler şartlara göre değişebilir. Diğer
objelerin renkleri üzerine yansıyabilir veya sahip olduğu rengin en açık
tonundan en koyu tonuna varan renk değerleri ile bezenebilir.
Doğayı
böylesine muhteşem kılan, ana
renklerin patlamasını, ışıldamasını sağlayan ve onları öne çıkaran işte bu ara renkler ve grilerdir.
Griler
uyumlu geçişleri sağlar…
Yaşam
uyum ve denge üzerine kuruludur.
Zamana, şartlara, bakış açısına, önceliklere, bilgi birikimine, deneyime,
sağlık durumu ve daha birçok etkene göre yanıtlar, tercihler ve doğrular
değişebilir.
Kimilerine
göre ise: “Hayır, efendim ben değişmem de değiştirmem de!”
Aman
ne marifet!
Bu
marifetiyle gurur duyanlar acaba diyalektik
felsefeyi hiç duymuş mudur?
Sanmam…
Duysalardı, Heraklitos’un MÖ 550’li yıllarda “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” dediğini bilir ve bir kez
daha düşünürlerdi.
Evet,
marifet önemli elbette ancak insan, hayatı boyunca başaracağı birkaç şeye
karşılık başaramayacağı birçok şey olacağını da unutmamalıdır.
Kararlı
olmakla sabit fikirli olmak arasında
ciddi bir fark vardır. İşte asıl marifet bu ayrımı anlayabilmek ve ona göre
davranabilmektir.
“Çok
bilen çok yanılır.” diye boşuna mı söylemişler?.. Belli ki bazıları için boşuna
söylemişler çünkü bilmek istemeyenler için ne karşısındakinin ne de ataların
sözlerinin anlam ifade etmediği ortada.
MÖ
400’lü yıllarda Sokrates “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” derken bilge olmanın mütevazı bir duruş gerektirdiğini öyle güzel örneklemiş ki 2500
yıldır üstüne söz yok! Ama anlaşılan o ki 2500 yılda yetişmiş “sözü olmayan bilge”
çok!
Grileri
görebilmek ve kabul edebilmek için sanatçı veya bilgi sahibi olmak gerekmiyor. Bu kişilik meselesi…
Bunun
meslekle, zenginlikle, öğrenim derecesi ile ilişkili olmadığını biliyorum. Her
meslek grubunun sabit fikirlilerinin etkisinin farklı olduğunu düşünüyorum.
Yani
sabit fikirli bir bankacı ve öğretmen karşılaştırılamaz. Sabit fikirli öğretmen,
tabiri caizse “parça tesirlidir”. Etki alanı çok daha geniştir ve davranışının
sonuçları hemen gözlenemediği gibi kestirilemez de…
Sanırım
“bomba” gibi öğretmen buna deniyor.
Oysa
öğretmen patlamaz da patlatmaz da… O, olasılıkların varlığını bilen,
birleştirici, bütünleştirici ve hoşgörülü olmalıdır. Formasyonu bunu
gerektirir; ancak bizde öğretmenler öğrenciyken formasyonu nasıl uyguladığından
çok o dersten aldığı nota bakıldığından ileride nasıl bir “bomba” olacağı da asla
bilinmez.
İnsanların
renkleri vardır ve toplum palet gibidir. Ancak çocukların tamamı birbirinden farklı değerlerde gridir. Ergen olduklarında siyah-beyaz
gibi davransalar da o dönemde griliklerini sürdürürler ve büyüdükçe
renklenirler.
Dolayısıyla
grileri göremeyen bir öğretmen, henüz renk sahibi olmayan öğrencilerini nasıl
anlayabilir?..
Öğretmenlik,
bilgiye sahip olmaktan ziyade ona ulaşma yollarını bilmeyi, açık fikirli, saygı ve sevgi dolu olmayı gerektirir. Biraz
da sanatçı ruhlu ve elbette entelektüel... Hayattaki tüm renkleri ve değerleri
görebilmek için…
Öğretmenlik,
yürek gerektirir.
Renkleri
bilmeyen birinden ressam olmasını beklemeyeceğiniz gibi sabit fikirli birinden
de öğretmen olmasını bekleyemezsiniz.
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder