Motivasyon
önemlidir ve nasıl motive olacağınıza dair görüş ve taktiklere her yerden
ulaşabilirsiniz. Siz motive olmak için niyetlenin yeter ki…
Önce
niyet! Sonra düşe kalka, sınaya yanıla ve tekrar sınaya şeklinde motivasyon
öğrenilir. En beceriksizine bile hayat, nasıl motive olacağını öğretir ki
endişeye hiç mahal yok.
Öyle
ya da böyle, zor ya da kolay motive olduktan sonra motivasyonu ne bozar, nasıl
bozar?
Ne
bozmaz ki, her şey bozar. Bazen sen fırsat verdiğin için bozar, bazen sen fırsat
vermesen de bozar.
Hayatta
ne olursa olsun haddi aşmamak gerek! Aslına bakacak olursanız sadece had de
değil, bir de nezaket ve zarafet var ki bunlar da çok değerli.
Önce
hadde bakalım.
Motivasyon/isteklenme,
bilindiği üzere, daha çok çalışmaya odaklanma ve üretim alanında yer aldığı gibi
spor ve sanatta da sıklıkla kullanılır. Kısacası “lahana” gibi buruşmuş yan
gelip yatan değil herhangi bir alanda ayağa kalkmış, bir şekilde az ya da çok
çalışmaya başlamışların sözcüğüdür isteklenme ya da Fransızca söyleşi ile
motivasyon.
Yatanla
üreten arasındaki yedi farkı bulun! İstemek, düşünmek, hareket, çalışmak, emek,
risk almak, üretmek…
İş
alanında sıklıkla yan gelip yatanların, neredeyse hiç göz önünde olmadığı için
eleştiri de almadığını duyarız. Bu grup insanlar, her ne kadar pek tercih edilmese
de son tahlilde işten “yırtarlar” ve “dayak yiyen” hep çalışanlar olur. Hele de
“arazi” genişse lahanaları görmenize imkân da yok. Ama “zavallı” iyi niyetli
çalışanımız açık alandadır ve her yaptığı görülür. Görenler eğer amirleriyse ve
egolarının da esiri olmuşlarsa yandım anam keten helva! Eleştirinin nereden ve
ne zaman geleceğini anlamak da mümkün olmaz. Bu tamamen amirin
“yaratıcılığıyla” doğru orantılıdır. Eleştirecek bir şey ve söyleyecek söz
mutlaka bulur. E olsun o kadar, onun da yapılan ya da yapılmaya çalışılan işe
katkısı olmalı değil mi? Kıyısından işe bulaşmak ve “kısmetse” üretilene de
sahip çıkmak gibi bir “avantası” da var üstelik.
Bu
bedavacı zihniyet ve emek hırsızlığı her sektörde var. Yeterince pişmemiş biri,
amir yapıldığında bunlar daha çok gerçekleşiyor ve amir bu kafada olunca
diğerleri de ona uyarak el birliği ile bir kültür oluşturuluyor.
“Amire”
mi kızalım yoksa onu amir yapanlara mı?
Siz
kurumunuzda dedikoduyu beslerseniz, her duyduğunuza pirim verirseniz, şark
kurnazlığı yapmaya çalışanlara müsaade ederseniz, işin nasıl yapıldığını unutur
küçümserseniz ve her geçen gün emeği değersizleştirirseniz, hayırlı olsun! Artık nur topu gibi
“içten” yanmalı bir roketiniz olur. Size de fitili ateşlemek kalır.
Tüm
bunları yaşamak zorunda kalan ve “tek derdi” üretmek olanlar içinse teselli olarak atasözünü çerçeveleterek
duvara astırırsınız olur biter. “Meyve veren ağaç taşlanır.”
Bu
durum iş sektöründe böyle olduğu gibi akademik camiada, okullarımızda da
böyledir. Doğrusu motivasyonun, terbiyenin
de parçası olduğunu ve ilk olarak evlerde başladığını söylemek yanlış olmaz.
Yine anne ve babalara çok iş düşüyor… Motive ederken de eleştirirken de abartıya
kaçılmamalı.
İnsanlar
motivasyonu hep değer verdiklerinden beklerler. Bu nedenle akıllı yöneticiler
birlikte çalıştıkları insanları ve yaptıkları işlerini küçümsemeden lider
olabilmeli ve eleştirilerini olumlu ve nezaket sınırları içinde yapmalıdır.
Yapmalıdır ki kendisine saygı duyan insanların saygısını yitirmesin.
Motivasyonu
bozan 3K:
Kıyaslamak
Küçümsemek
Kabalaşmak
Unutulmamalı
ki üreten insanlar, Yunanlı Filozof Diyojen’in Büyük İskender’e söylediği “Gölge
etme başka ihsan istemem senden.” sözünü düstur edinmiştir. Kısaca; çalışan,
elini taşın altına sokan insanlar, üretimlerini kısıtlayacak, onlara ket
vuracak laf duymak istemedikleri gibi çoğunlukla motivasyona da ihtiyaç
duymamayı öğrenmişlerdir.
Kaş
yapalım derken göz çıkartacaksınız, kaşa da gerek yok…
Ömer
Orhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder